Previous Page  269 / 545 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 269 / 545 Next Page
Page Background

268

Mülkiyetin Teminat Amacıyla İnançlı İşlemle Devri

İnançlı işlemler tarafların ulaşmayı istediği pek çok amaca yönelik

yapılabilir. Özellikle incelemeye çalıştığımız teminat amacıyla yapılan

inançlı işlemler, teminat hukukunun öngördüğü kefalet gibi şahsî, re-

hin hakları gibi aynî teminat şekillerinin elverişli ya da yeterli bulun-

madığı durumlarda, sözleşme serbestisi ilkesine uygun olarak taraf-

ların yapmayı tercih ettikleri işlemler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir borcun teminatını oluşturmak ya da kredi bulmak amacı ile borçlu

(inanan) üzerinde ipotek tesis etmek yerine, taşınmazının mülkiyetini

alacaklıya (inanılan) devretmekte; borç ödendiğinde mülkiyetin ken-

disine geri verileceği konusunda da bir inanç anlaşması yapmaktadır.

Bu tür inançlı işlemler, inanılan kişinin menfaatinin ön planda tutul-

duğu inançlı işlemlerdir ve karma inançlı işlemler olarak adlandırılır.

Muvazaa, nam-ı müstear ve dolaylı temsil inançlı işlemlerle zaman

zaman benzerlik gösteren hukuki kavramlardır. Somut olayda hangi

hukuki kavramın var olduğunu tespit etmek, işlemin geçerliliği ve uy-

gulanması gereken hukuk kurallarının belirlenmesi açısından önem-

lidir. Vurgulamak gerekir ki, inançlı işlemin varlığının net şekilde be-

lirlendiği hallerde muvazaadan söz edilemez. İnançlı işlem adı altında

muvazaa yapılıyor ise, işlem geçersiz olacaktır. Yine taraflar kanunun

emredici hükümlerini dolanmak kastı ile teminat amaçlı inançlı işlem

yapma yoluna gidiyorlarsa, bu işlem de geçerli kabul edilmeyecektir.

Örneğin, teminat konusu malın hükmen teslim yolu ile borçlunun

elinde kalması halleri, teslim şartlı rehin hükümlerinden kaçınma

amacı içeriyorsa, üçüncü kişilere karşı geçerli olmayacaktır.

Karma inançlı işlemler kapsamında, mülkiyet hakkının teminat

amacıyla devrini öngören sözleşmelerde, borçlu (inanan) alacaklıya

(inanılan) bir taşınırın, emre veya hamiline yazılı senedin veya taşın-

mazın mülkiyetini, alacağı garanti altına almak amacıyla devretme;

alacaklı (inanılan) da bu mülkiyeti garanti kapsamının dışına çıkma-

yacak şekilde kullanmayı ve alacak ödenince de mülkiyeti geri dön-

dürme yükümlülüğü altına girer. Ancak belirtmek gerekir ki, bu du-

rum inanılanın üçüncü kişiler nezdinde tam hak sahipliğine ilişkin

görüntüsünü engellememektedir. Hukuki görünüş olarak mülkiyeti

devralan kişi (inanılan) rehin hakkı sahibinden daha kuvvetli bir du-

rumda bulunmaktadır. Zira rehin hakkı sahibi, sadece sınırlı aynî hak

sahibi sıfatıyla bu hakkın tanıdığı tasarruflarda bulunabilecekken,

mülkiyeti teminat amacıyla devralan kişi her türlü tasarruf hakkına

sahip görünmektedir. Doktrinde bu durum “inanılanın her istediğini

yapmaya muktedir, fakat yetkili olmadığı” şeklinde ifade edilmiştir.