

383
TBB Dergisi 2017 (128)
Hasan DURSUN
kölelik kuramından başka bir şey midir? Öyleyse emekte bir değişim
değerinden başka bir şey görmemek neden? Büyük atölyeler, erkek
emeğinden daha ucuza mal olan kadın ve çocuk emeğini yeğleyerek
satın alırlar. Emekçi, onu çalıştıran kimsenin karşısında hiç de özgür
bir satıcı konumunda değildir… kapitalist, emeği kullanmakta her
zaman özgür ve işçi de her zaman onu satmak zorundadır. Eğer her
an satılmamışsa, emeğin değeri tamamen yok olmuştur. Emek gerçek
(metaların) tersine, ne birikime hatta ne de artırıma (tasarrufa) elveriş-
lidir. Emek, yaşamdır ve eğer yaşam her gün besinlerle değişilmezse,
sıkıntıya düşer ve çok geçmeden yok olur. İnsan yaşamının bir meta
olması için, demek ki köleliği kabul etmek gerekir.
Demek ki eğer emek bir meta ise en uğur özelliklerle bezenmiş
bir metadır. Ama hatta ekonomi politik ilkelerine göre bile meta değil-
dir, çünkü özgür bir alışverişin sonucu değildir. Güncel iktisadi rejim,
emeğin hem fiyatını hem de ödüllendirilmesini düşürür, işçiyi yetkin-
leştirip insanı alçaltır. Sanayi bir savaş ve ticaret bir kumar durumuna
gelmiştir.
Sınai savaş, başarıyla yürütülmek için, aynı noktaya yığabileceği ve
geniş ölçüde kırıp geçirebileceği kalabalık ordular ister. Ve bu ordunun
erleri kendilerine dayatılan yorgunluklara, bağlılık ya da ödev duygu-
su ile değil ama sert açlık zorunluluğundan kurtulmak için katlanırlar.
Üstleri için ne sevgi, ne de iç yükümü duyarlar, üstler, astlarına hiçbir
iyilikçilik duygusu ile bağlanmazlar; onlara insan olarak değil ama sa-
dece en olanaklı olan en azı harcayarak en çoğu getirecek üretim alet-
leri olarak bakarlar. Gitgide daha sıkışık bir duruma gelen bu emekçi
nüfusların, her zaman çalıştırılma güvenceleri bile yoktur; onları çağır-
mış olan sanayi, onları ancak kendilerine gereksinme duyduğu zaman
yaşatır ve onlardan vazgeçebildiği an, en küçük bir kaygı duymaksızın
onları yüzüstü bırakır ve… reformdan geçirilmiş işçiler, kendilerine
ödenmek istenen fiyat karşılığı, kişiliklerini ve güçlerini sunmak zo-
rundadırlar. Onlara verilen iş ne kadar uzun, ne kadar güç ve ne kadar
can sıkıcı ise, ücretleri o kadar düşüktür; aralarında günde on altı saat
sürekli çalışma ile ölmeme hakkını zar zor satan alanlar görülür.”
86
86
Bkz. E. Buret, De la misere des classes laborieuses en Angleterre et en France 1.
Cilt, Paris 1840’den, (sayfa numaraları ihmal edilmiştir) nak., Marx, 1844 El Yaz-
maları Ekonomi Politik ve Felsefe, s. 102-103.