

124
(Marksist Kuram Açısından) Kapitalist Düzende İdare Hukuku ve Kuramın Görüşlerinin ...
zar, Roma Cumhuriyetinin bağrındaki savaşımlara ilişkin bütün eski
kaynaklar içerisinde, gerçekte söz konusu olan şeyin toprak mülkiyeti
olduğunu açık ve kesin bir şekilde söyleyen tek kaynağın Yunan tarih-
çisi Appien olduğunu
21
ifade etmektedir.
22
21
Yalnızca Yunan tarihçisi Appien değil büyük düşünür Rousseau da tarih boyunca
görülen bütün savaşımların kökeninin mülkiyetten kaynaklandığını savlamakta-
dır. Bkz. J.J. Rousseau, İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Kökeni [Fransızca orijinalin-
den (Discours sur l’origine et les fondemets de l’inégalite parmi les hommes, 1754)
Çeviren Aziz Yardımlı], İdea Yayınları, İstanbul 2011, özellikle s. 63-95.
22
Engels, Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, s. 56. Daha açık
bir deyişle Marksistler “devlet” kavramının açıklanmasında özel mülkiyet unsu-
runun olmazsa olmaz koşul olduğunu öne sürmektedirler. Amerikalı Marksist
Huberman’ın açık ifadesiyle, üretim araçları üzerinde bulunan özel mülkiyet, özel
türden bir mülkiyet olup söz konusu mülkiyet, ona sahip olan sınıfa, sahip olma-
yan sınıf üzerinde bir güç vermektedir. Zira bu mülkiyet, sahip olanın yalnız ça-
lışmadan yaşamasını sağlamakla kalmamakta, diğer yandan, sahip olmayanların
çalışıp çalışmayacağı ve hangi koşullar altında çalışacaklarını saptama olanağını
da vermektedir. Bir başka deyişle, kapitalist düzen, bir çeşit efendi ve hizmetçi
ilişkisi kurmakta; kapitalist sınıf, emirler verme durumunda, işçi sınıfı ise bunları
yerine getirme durumundadır. Yazar, kapitalist düzende iki sınıf arasında sürüp
giden bir çatışmanın bulunduğunu, kapitalist sınıfın, işçi sınıfını sömürerek, ser-
vet, güç ve saygınlıkla cömertçe ödüllendirildiğini, oysa işçi sınıfının güvensizlik,
yoksulluk ve sefil yaşam koşulları içine itildiğini, azınlığın yararına, çoğunluğun
zararına olan bu mülkiyet ilişkisinin devamını sağlamak için bir yöntemin bu-
lunması gerektiğini, zengin azınlığın, emekçi çoğunluk üzerinde, toplumsal ve
ekonomik egemenliğinin sürüp gitmesini sağlayacak güce sahip bir kurumun
varlığının zorunlu olduğunu, böyle bir kurumun devlet olduğu görüşünü benim-
semektedirler. Yazar, kapitalist sınıfın işçi sınıfı üzerinde egemenlik kurmasını
sağlayan özel mülkiyet ilişkilerini korumak ve sürdürmek ile bir sınıfın öteki sınıfı
baskı altında tuttuğu dizgeyi yaşatmanın devletin işlevi olduğunu, üretim araç-
larının özel mülkiyetine sahip olanlar ile olmayanlar arasındaki çatışmada mülk
sahiplerinin, devletin kişiliğinde, mülksüzlere karşı güçlü bir silah bulacaklarını,
devletin, zengin ya da yoksul, yüksek ya da alt tabakadaki bütün halkı temsil
ettiği, kısacası, onun sınıflar-üstü olduğuna dair bir yanılsama yaratıldığını, işin
gerçeğinde, kapitalist toplum özel mülkiyete dayandığı için özel mülkiyete karşı
yapılacak her davranışın, gerektiğinde şiddet kullanmaya varan devletin diren-
ciyle karşılaşacağını belirtmektedirler. Yazar, aslında, sınıflar var olduğu müd-
detçe, devletin sınıflar-üstü olamayacağını, egemen sınıftan yana olmak zorunda
olduğunu vurgulamaktadır. Huberman, s. 25-26. Aslında devletin egemen sınıf-
tan yana bir tutum takınacağını yalnızca Marksistler değil kapitalist düzen taraf-
tarları da benimsemektedir. Nitekim kapitalist düzenin düşünsel düzeyde kuru-
cusu Adam Smith 1776 yılında ünlü kitabı Milletlerin Zenginliğinde bu görüşü
savunmuştur. Daha açık bir deyişle Smith; servet eşitsizliğinin, avcı dönemini
aşan ve çobanlık dönemine geçen toplumun ikinci aşamasında doğmaya başlaya-
cağını ve bu aşamada önceden görülmeyecek derecede bir nüfuz ve ast-üst düzeni
getireceğini belirtmektedir. Yazar, böylelikle, topluluğun kendisini koruyabilmesi
için ister istemez gerekli bulunan sivil hükümeti bir dereceye dek adet haline ge-
tireceğini ve bunu doğal olarak, hatta o gereğe bağlı olmaksızın yapacağını be-
lirtmektedir. Smith, sonradan bu gereğin düşünülmesinin, o nüfuzun ve ast-üst