Previous Page  131 / 405 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 131 / 405 Next Page
Page Background

130

(Marksist Kuram Açısından) Kapitalist Düzende İdare Hukuku ve Kuramın Görüşlerinin ...

Marksistlerin hukuk kaynağı bakımından yaptıkları temel sapta-

ma, hukukun devlet iradesinden değil tarihsel olarak toplumsal ve eko-

nomik ilişkilerden doğduğu

37

görüşüdür.

38

Nitekim Engels bu görüşü

37

Marksistler özellikle “işbölümü” kavramıyla hukukun kavranabileceği görüşünü

savunmaktadırlar. Örneğin Marksizmin kurucularından Engels, toplumların ge-

lişmesiyle işbölümünün zorunlu hale geldiği durumda profesyonel hukukçuların

yaratılacağını, bu hukukçuların yaratılmasıyla bağımsız yeni bir alanın açılacağı-

nı, bu alanın, genel bir biçimde üretime ve ticarete bağımlı olmakla birlikte, söz

konusu alanlara karşı özel bir tepki yeteneğine sahip olmaktan da geri kalmaya-

cağını belirtmektedir. Yazar, çağcıl bir devlette, hukukun, yalnız genel ekonomik

duruma uygun düşmesi ve onun ifadesi olmasının gerekmediğini, eşanlı olarak

kendi iç çelişkileri yüzünden kendi kendisini yaralamayacak sistemli bir ifade ol-

masının da gerektiğini ifade etmektedir. Yazar, hukukun, bunu başarabilmek için

ekonomik koşulların hukuka tıpatıp yansımasından giderek daha fazla feragat

edileceğini, yasanın, bir sınıfın egemenliğini pervasız, yumuşatılmamış, hile ka-

rıştırılmamış biçimde ifade etmesi –ki bu “hak kavramının ihlâlinin kendisidir-ne

kadar seyrek olursa bu fedakârlığın o kadar sık görüleceğini savlayarak, aşağıda

üzerinde durulacağı üzere hukukun ekonomik ilişkilerin idealleştirilmiş bir yansı-

ması olduğunu ima etmektedir. Yazar, Fransız Medeni Kanunu “Code Napoléon”

da bile 1792-1796 dönemi devrimci burjuvazisinin savunduğu arı ve tutarlı hak

kavramının birçok yönden yumuşatıldığını ve Kodda yer aldığı kadarıyla da pro-

letaryanın artan gücüne uygun olarak her gün sağından solundan kırpıldığını be-

lirtmektedir. Yazar, bu durumun, Code Napoléon’un, dünyanın her yerinde yeni

yasaların temeli olmasını engellemeyeceğini, böylelikle, büyük ölçüde hukukun

gelişiminin yolunun, ilkin, ekonomik ilişkilerin hukuk ilkelerine doğrudan ak-

tarılmasından ortaya çıkacak çelişkileri gidermesi ve uyumlu bir hukuk dizgesi

kurma çabasıyla ve sonra da yeni yeni çelişkilere yol açan daha ileri aşamadaki

ekonomik gelişmelerin etkisi ve zorlamasıyla bu hukuk sisteminde ihlâllerin tek-

rarına başvurulmasıyla sınırlı kalacağını savlamaktadır. Bkz. F. Engels, Engels’ten

Berlin’deki Conrad Schmidt’e in K. Marx ve F. Engels, Seçme Yazışmalar 2 1870-

1895. [İngilizce’sinden (Selected Correspondence, Progress Publishers, Moscow,

1975) Türkçeye çeviren Yurdakul Fincancı], Sol Yayınları, Birinci Baskı, Ankara

1996, s. 242-243. Marksistler, üstelik hukukçuların gerçeklikten kopuk olmasına

karşın işbölümünü “gerçeklik” olarak kabul edeceklerini de savlamaktadırlar. Ör-

neğin Marx ve Engels, hukukçular, siyasetçiler din adamları gibi ideologların her

şeyi baş aşağı koyacaklarını, bir sınıfın içerisinde yapılan işbölümü sonucunda o

“işin” (Geschäft) özerkliğe ulaşması sonucunda herkesin kendi işine gerçek gö-

züyle bakacağını, zanaatları ile gerçek arasındaki bağ konusunda, zorunlu olarak,

zaten mesleğin kendi doğasının gerektirdiği kadar hayaller kuracaklarını, hukuk,

siyaset gibi ilişkilerin bilinçte kavranacaklarını, bu kişilerin söz konusu kavramla-

rın üstüne çıkamadıkları için bu ilişkiler konusunda sahip olunan kavramların on-

ların kafasında sabit kavram oluşturacaklarını, sözgelimi, yargıcın yasaları uygu-

ladığını ve bunun için de mevzuatı gerçek etkin devindirici olarak kabul ettiğini,

herkesin kendi metasına karşı saygısının bulunduğunu, çünkü onların yaptıkları

işin evrensel ile ilişki içerisinde bulunduğunu belirtmektedirler. Bkz. Marx ve En-

gels, Alman İdeolojisi (Feuerbach), s. 118-119.

38

Marksistler yalnızca hukukun değil insan haklarının da devlet iradesinden doğ-

madığı görüşünü benimsemektedirler. Nitekim Marx insan haklarını çağcıl dev-

letin yaratmadığını, çağcıl devletin, kendi öz evrimi ile eski siyasal engelleri aş-

maya götürülen burjuva toplumunun ürünü olduğunu, bu devletin kendi başına

insan haklarını ilan ederek, kendi öz köken ve temelini tanımaktan başka bir şey