Background Image
Previous Page  497 / 521 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 497 / 521 Next Page
Page Background

Yargıtay Kararları

496

Buna göre de, hak sahibinin bilgilendiği hususlarda açıklama hak-

kı tam olmalıdır. Açıklama hakkı kapsamına, yargılamanın temelini

oluşturan vakıalar, bunların ispatına ilişkin faaliyet ve hukukî sebep-

ler girmektedir. Bununla birlikte, açıklama hakkı sınırsız bir içini dök-

me hakkı değildir. Bu konuda hakkın özünü zedelemeyen, yargılama-

nın sağlıklı işlemesine yönelik sınırlamalar getirilebilir. Ancak, hakkı

anlamsız kılacak sınırlamalar kabul edilemez. Bu çerçevede örneğin,

makul kabul edilebilecek, iddia ve savunmayı genişletme yasağı ile

delil gösterilmesi konusunda getirilen sınırlamalar hukukî dinlenilme

hakkına aykırı sayılmaz. Burada, teksif ilkesi ve usûl ekonomisi ortaya

çıkacak, hukukî dinlenilme hakkı ihlâli sonucunu doğurmayan, teksif

ilkesine ve usûl ekonomisine uygun olan sınırlamalar kabul edilebile-

cektir. Açıklama hakkının ne şekilde kullanılacağını ise, kural olarak

ilgili yargılama usûlübelirler.Açıklama hakkının kullanılması için ilgi-

liye gerekli ortam hazırlanmasına rağmen, kişi bu hakkı kullanıp kul-

lanmamakta serbesttir, hakkını kullanmayarak haktan feragat edebilir.

Hukukî dinlenilme hakkının üçüncü unsuru “Dikkate Alınma

Hakkı”dır.

Taraf açıklamalarını yargı organları, tam olarak dikkate alıp değer-

lendirmelidir. Ancak bu şekilde ilgililer gerçek anlamda yargılamayı

etkileyen bir yargılama süjesî haline gelmiş olur. Aksi halde bilgilen-

me ve açıklama hakkı anlamsız kalacaktır. Bu sebeple, dikkate alma ve

değerlendirme, yargı organı için mutlak bir yükümlülüktür ( Hakan

Pekcanıtez- Oğuz Atalay- Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku,

11. Bası, Ankara 2011, s. 272- 278 ).

Hakkaniyete uygun bir yargılanmanın gerçekleşmesini sağlaya-

cak en önemli ilke ise silâhların eşitliği ilkesidir. Silâhların eşitliği il-

kesi, yine, AİHM’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve ve-

cibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu

dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle,

silâhların eşitliği ilkesi, dâvanın taraflarından birini diğeri karşısında

avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de

dahil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makûl

bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir.

Silâhların eşitliği ilkesi, AİHM’nin 6. maddesinin 1. bendinin ilk cüm-

lesinde geçmektedir.

Bu konuda AİHM’nin Türkiye’ye ilişkin bir değerlendirmesi