

TBB Dergisi 2012 (103)
Zeki YILDIRIM / Ekrem ÇETİNTÜRK
51
Anayasa Mahkemesi yukarıdaki karardan çok kısa bir süre sonra
verdiği 11/12/2002 tarihli ve E. 2002/165, K. 2002/195 sayılı kararın-
da da aynı mahiyetteki gerekçelerle aynı sonuca ulaşmıştır. Mahkeme,
çekin, temel ilişkide bir sözleşmenin bulunup bulunmamasından ba-
Hakkında Kanun’un 13. ve 16. maddelerinde yer alan hapis cezasına ilişkin bölüm-
lerin, Anayasa’nın 38. maddesine aykırılık oluşturduğu ileri sürülmüştür.
…….
Sözleşme, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun birinci maddesine göre, “İki taraf karşı-
lıklı ve birbirine uygun surette rızalarını beyan ettikleri takdirde, akit tamam olur.
Rızanın beyanı sarih olabileceği gibi zımni dahi olabilir” biçiminde tanımlanmıştır.
6762 sayılı “Türk Ticaret Kanunu”nun kambiyo senetleri bölümünde düzenlenen
çek, kıymetli evrak niteliğini taşıyan, görüldüğünde (ibrazında) ödenen bir kambi-
yo senedi olduğu ve temel ilişkide bir sözleşmenin bulunup bulunmamasından ba-
ğımsız olarak kambiyo hukukuna özgü borç doğuran özel bir havale niteliğindedir.
Anayasa’nın 38. maddesine 4709 sayılı Yasa ile eklenen sekizinci fıkrada “Hiç kim-
se, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dola-
yı özgürlüğünden alıkonulamaz” denilmiş; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
4 no’lu protokolu gereği sözleşmeden doğan bir yükümlülük nedeniyle hiç kim-
senin yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün yerine getirilememesinden
dolayı özgürlüğünden alıkonulamayacağı hükmünün eklendiği, sözleşmeden do-
ğan yükümlülük içinde borçların da olduğu belirtilmiştir.
Buna göre, bir kişinin yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü yerine
getirememesinden dolayı hürriyetinden yoksun bırakılamayacağı açıkça anla-
şılmakla, başlangıçta yükümlülük altına girerken bu yükümlülüğün gereklerini
yerine getirmeyeceğini bilen ve bunu isteyen kişilerin, sözkonusu yasaktan yarar-
lanmaları olanaksızdır.
Çeki elinde bulunduran hamilin, keşideci ile lehdar arasında temel ilişkiyi oluştu-
ran sözleşmeden kaynaklanan bir alacağı değil, doğrudan doğruya çekten doğan
bir hakkı iktisap etmesi karşısında, itiraz konusu kurallarla, alacaklının hakkının
korunması ile çeke olan kamusal güvenin sağlanması amacı gözetilerek hürriyeti
bağlayıcı ceza öngörülmüştür.
O halde, çek ilişkisi bizzat sözleşme olmadığı gibi, çekin temelinde her zaman bir
sözleşme bulunması da zorunlu değildir. Temelde bir sözleşme ilişkisinin bulun-
duğu durumlarda ise, çekte bu ilişkiden bağımsız ve sözleşme olarak nitelendi-
rilemeyecek bir kambiyo taahhüdü söz konusudur. Borçlu, temel ilişki ne olursa
olsun borcunu ödemek için çek kullandığında, asıl borç ilişkisi dışında kambiyo
ilişkisi doğmuştur.
Yalnızca Anayasa’nın 38. maddesi kapsamında hürriyeti bağlayıcı ceza yasağı,
sözleşmeden doğan borcun “yerine getirilememesi”ni gerektirmektedir. Oysa ke-
şideci, çekin karşılıksız olmasını bilmesine rağmen çek keşide ettiğine göre, bu
borcun yerine getirilemediğinden söz etmek de olanaksızdır.
İhtara rağmen çek karnelerini aldığı bankaya, yasanın öngördüğü sürede iade et-
meyen ve çek tutarını veya karşılıksız kalan bölümünü % 10 tazminatı ve gecik-
me faiziyle birlikte hamil adına muhatap bankaya yatırmayan, düzeltme hakkını
kullanmayıp yasaklanmasına rağmen çek keşide etmeye devam eden keşidecinin
eylemini sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğü yerine getirememe olarak
kabul etmek olanaksızdır.
Bu nedenlerle, itiraz konusu kurallar, Anayasa’nın 38. maddesine 4709 sayılı Yasa
ile eklenen sekizinci fıkrasına aykırı değildir.