Background Image
Previous Page  233 / 441 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 233 / 441 Next Page
Page Background

Suçların ve Cezaların Kanuniliği İlkesi

232

rınca

“temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anaya-

sanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla

sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik

toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine ay-

kırı olamaz”

. Mademki suç ve cezalar temel kişi hak ve hürriyetlerini

sınırlandırmaktadır, ancak kanunla sınırlandırılabilir.

Nitekim Anayasa’nın

“suç ve cezalara ilişkin esaslar”

başlıklı 38.

maddesi de açıkça;

“kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun

suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği za-

man kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.

Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda

da yukarıdaki fıkra uygulanır.

Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur”

hükmüyle suçların ve cezaların kanuniliği ilkesini düzenlemeye ka-

vuşturmuştur.

Kanunilik ilkesinin zorunlu bir sonucu olarak, ceza normunun

doğrudan kaynağı da kanun olmaktadır. Söz konusu Kanun en başta

TCK’dur. Öte yandan bu noktada TCK’nun 5. maddesine de değin-

mekte yarar vardır. Zira ilgili madde gereği TCK’nun genel hüküm-

leri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında

da uygulanır. 5252 sayılı Kanun’un 5349 sayılı Kanun’la değişik geçici

birinci maddesi gereği;

“diğer kanunların, 5237 sayılı TCK’nun birinci

kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli

değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır”

.

O halde 31 Aralık 2008 tarihi itibariyle uyumlaştırılmamış olup da

TCK’nun genel hükümlerine aykırılık arz eden hükümlerin, TCK’nun

5. maddesi karşısında geçerliliklerinin ne olacağı açık değildir. Her ne

kadar Yargıtay bir kararında; 31 Aralık 2008 tarihinden sonra yürür-

lüğe giren özel kanunların, TCK’nun 2. ve 5. maddeleri birlikte de-

iddia etmekle birlikte; bunun kanıtı, gün kadar açık olan 1876 Anayasasıdır. Ana-

yasa, Osmanlı İmparatorluğu’nun Teokratik bir Devlet olduğunu söylemektedir.

Teokrasi aydınlanma düşüncesi ile bağdaşmaz. Zira teokrasi egemenliğin kayna-

ğını ulusal değil, ilahi iradeden alır. Bu bakımdan laiklik ve bunu yansıması olan

Kanunilik ilkesi hukukta yerini ilk kez Kurtuluş Savaşının meyvesi ve Atatürk’ün

en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde bulmuştur (Hafızoğulları,

Türk Hukuk Devrimi ve Laiklik,

http://www.baskent.edu.tr

.).