Background Image
Previous Page  184 / 473 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 184 / 473 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2013 (106)

Ahmet Cshit İYİLİKLİ

183

vakıaların ileri sürülerek mahkemeden hukuki korunma talep edile-

bilmesi, hukuki menfaatin varlığına bağlıdır. Keza bu vakıaların da

bizzat taraflar tarafından mahkemeye getirilmesi gerekir. Bu tasarruf

ve malzemenin taraflarca getirilmesi ilkelerinin de bir sonucudur. Bir

mahkeme resen bir davayı başlatamaz, vakıaları yargılamaya getire-

mez. İşte burada, yani olaylar bütünü vakıalar ile hukuki menfaatin

ilişkisi gündeme gelecektir. Zira hukuki korunma talebinde bulunan

tarafların haklı sayılması, diğer bir ifadeyle, sübjektif haklarının hi-

mayeye mazhar görülebilmesi, ancak, mahkemeye getirdiği vakıa ve

delillerin doğru, eksiksiz, aldatıcı ve usuli hileden vareste olmasına

bağlıdır

237

. Bu nedenle, dava sebebi vakıa ile hukuki menfaatin ilişki-

si, ayrılmaz bir bütündür. Aslında bu husus, dürüstlük kuralının bir

gereğidir

238

. Kaldı ki, hakkın kötüye kullanılması ile hukuki menfaat

arasında sıkı bir ilişki vardır

239

. Örneğin aynı vakıaya dayanılarak, ala-

cağın parçalara bölünerek birden fazla dava açılmasında, kötü niyet ve

garantiler ve taahhütler sonucu oluştuğu iddiasına dayalı olarak açılmıştır. Mah-

kemece, kesin hüküm oluşturduğu kabul edilen Antalya Asliye Ticaret Mahkeme-

sinin 2001/60 E,2001/118 K sayılı ilamı ise davacıya off-shore bankasına ait he-

sap cüzdanı gönderilmesi üzerine, davacının bu duruma derhal karşı çıkmayarak

yapılan uygulamayı benimsediği, bu suretle paranın off-shore bankası nezdinde

olduğunun kabulünün gerektiği gerekçesiyle verilmiştir. Yukarıda kısaca açıklan-

maya çalışıldığı üzere, asıl davada dayanılan maddi vakıa paranın davalı uhdesin-

de olduğuna yönelik iken işbu davada davalının yönlendirmeleri sonucu paranın

off-shore hesabına aktarıldığı iddiasına dayalı olarak açılmıştır. Kesin hükümden

söz edilebilmesi için, tarafların ve müddeabihin aynı olmasının yanı sıra dava se-

beplerinin de aynı olması gerekir, dava sebebinden maksadın ise hukuki sebep-

ler değil, bilakis davanın dayanağı olan vakıalar olduğu yerleşmiş yargı kararları

ve ağırlıklı doktrin görüşleriyle ortaya konulmuştur. Bu durumda, kesin hüküm

bakımından davanın gerçek sebebi vakıalardır. Çünkü hakim, bu vakıalarla bağlı

olduğu ve bunlar dışındaki vakıaları re’sen nazara alamadığı için (HUMK’nun 75,1

md.), birinci davada yalnız o vakıalar için inceleme yapmış ve yalnız o vakıalara

dayanarak kararını vermiştir, şu halde kesin hüküm yalnızca o vakıalar bakımın-

dan oluşmuştur. Buna karşılık aynı taraflar arasında , aynı konuda açılan ikinci da-

vanın dayandığı vakıalar, birinci davada ileri sürülen vakıalardan farklı ise,birinci

dava sonucunda alınan hüküm ikinci davada kesin hüküm teşkil etmez ve ikinci

dava mesmudur; çünkü iki dava arasında sebep birliği mevcut değildir. Somut

olayda, ilk açılan davanın dayandığı maddi vakıa ile işbu temyize konu davanın

dayanağı maddi vakıa arasında bir ayniyet bulunmadığından, mahkemece, işin

esasına girilerek hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken,

yazılı şekilde kesin hükmün varlığının kabulü ile davanın reddine karar verilmiş

olması hatalı olmuş ve kararın açıklanan nedenle davacı yararına bozulmasına ka-

rar vermek gerekmiştir.” (11.HD 20.01.2009, 2007/5750, 2009/473).

237

Arslan, Dürüstlük Kuralı, s.87.

238

Arslan, Dürüstlük Kuralı, s.62.

239

Hanağası, s. 59.