

Adalet Nedir?
438
III
Değer yargılarının öznel olması ve çok farklı değer yargılarının
mümkün olması, her insanın kendi değerler sistemine sahip olduğu
anlamına gelmez. Aslında çok sayıda birey değer yargıları üzerinde
mutabıktır. Pozitif bir değerler sistemi, münferit olarak bireylerin key-
fi bir buluşu değil, fakat her zaman, bireylerin; aile, kabile, klan, kast,
meslek grubu gibi bir grup içinde ve belli ekonomik ve siyasi koşullar
altında birbiri üzerinde uyguladıkları karşılıklı etkilerin sonucudur.
Her değer sistemi, özellikle bir ahlaki değerler sistemi ve onun merke-
zi değeri olan adalet, sosyal bir olgudur, yani toplumun bir ürünüdür
ve bu nedenle o, içinde doğduğu toplumun niteliğine göre farklılık
gösterir. Belli bir toplumda genel olarak kabul edilen bazı değerlerin
olması, bu değer yargılarının öznel ve göreceli karakteri ile çelişmez.
Birçok bireyin değer yargıları üzerinde uzlaşması, bu yargıların doğru,
yani nesnel anlamda geçerli olduğunun kanıtı değildir; tıpkı birçok in-
sanın güneşin dünyanın etrafında döndüğüne inanmasının veya inan-
dığının, bu fikrin doğruluğunun kanıtı olmaması veya olmadığı gibi.
Adalet ölçütü, tıpkı hakikat ölçütü gibi, değer yargıları veya gerçeklik
hakkındaki değerlendirmelerin yapıldığı sıklığa bağlı değildir. Uygar-
lık tarihinde, oldukça genel kabul gören değer yargıları yerini sıklıkla,
oldukça farklı ve daha az genel olmayan değer yargılarına bırakmıştır.
Eski zamanlarda, kolektif sorumluluğa dayanan kan davası genel ola-
rak adil bir kurum olarak kabul edilmiştir, fakat modern zamanlarda,
bireysel sorumluluğun adil olduğu yönündeki fikir geçerlilik kazan-
mıştır. Yine de bazı alanlarda, örneğin uluslar arası ilişkilerde kolektif
sorumluluğun yerleşmiş olması ve dini inançta kolektif sorumluluğu
ifade eden ilk günah düşüncesinin hala hakim olması, birçok insanın
adalet duygusuyla uyumsuz değildir. Ve eğer sosyalizm galip gelirse,
gelecekte tekrar, bir tür kolektif sorumluluğun uygun olduğunun ge-
nel olarak düşünülmesi hiç de imkânsız değildir.
Birey mi ulus mu, maddi mi ruhsal mı, özgürlük mü güvenlik mi,
doğru mu adalet mi en yüksek değeri temsil ediyor sorusuna rasyonel
olarak cevap verilememesine rağmen, yine de bu sorunun gerçekte ce-
vaplandırıldığı öznel, dolayısıyla görece değer yargısı, genellikle nesnel
ve mutlak bir değer- genel olarak geçer bir norm- iddiasıyla sunulmak-
tadır. Bu, insanoğlunun davranışını meşrulaştırmaya dair duyduğu
derin ihtiyaca ve onun bir bilinci olduğuna dair bir özelliğidir. Meşru-