

TBB Dergisi 2013 (107)
Hans KELSEN
443
kadar mükemmel yapması gereken sevgidir; o Tanrı ki güneşi, fark
gözetmeksizin iyinin ve kötünün üzerine doğurur; yağmuru, dürüst
ve günahkârın üstüne yağdırır. O, Tanrı’nın sevgisidir ve onun, Kı-
yamet Gününde günahkâr olanlara verilecek olan acımasız ve ebedi
cezaya ve bu nedenle de en derin korku olan Tanrı korkusuna uy-
gun olduğu sanılır. İsa, bu çelişkileri açıklamadı ve açıklayamazdı,
çünkü bu çelişkiler sadece sınırlı insan aklı için birer çelişkiydi, yoksa
insanın bilemeyeceği, mutlak olan Tanrı aklı için değil. Bu nedenle,
Hıristiyanlığın ilk teologu Aziz Paul, bu dünyanın bilgeliğinin Tanrı
için saçmalık olduğunu; mantıksal-akılsal olan kavrayışın, yani felse-
fenin, Tanrı’nın mistik bilgeliğinde saklı olan kutsal adalet için bir yol
olmadığını; adaletin Tanrı’dan, sevgiyle hareket eden iman yoluyla
geldiğini öğretmiştir. Aziz Paul, İsa’nın yeni adalet öğretisi olan Tanrı
sevgisini devam ettirir. Fakat o, İsa’nın öğretisi olan sevginin, bizim
kavrayışımızın ötesinde olduğunu da itiraf eder. O, imanın diğer bir
sürü sırlarından biridir.
V
Adalet kavramını insan aklı yoluyla tanımlamaya çalışarak soru-
ya cevap vermeye çalışan rasyonel tür, bütün milletlerin genel bilgeli-
ğinde temsil edildiği gibi bazı ünlü felsefi sistemlerde de temsil edilir.
Eski Yunan bilgelerinden birine atfedilen meşhur özdeyişe göre adalet,
herkese hakkını vermektir. Bu tanım, birçok seçkin düşünür ve özel-
likle hukuk felsefecileri tarafından kabul edilmiştir. Ancak bu tanımın
boş bir reçete olduğunu göstermek kolaydır, zira asıl belirleyici soru
olan, herkesin hakkının ne olduğu, cevaplanmamış olarak durmakta-
dır. Bu nedenle bu tanım, sadece bu sorunun, örf-adet veya yasama
tarafından oluşturulmuş hukuki veya ahlaki (yani pozitif hukuk ya da
toplumsal ahlak) bir düzen tarafından çözüme kavuşturulmuş olması
halinde uygulanabilir. Bu yüzden, söz konusu tanım, böyle herhan-
gi- kapitalist veya komünist, demokratik veya otokratik- bir toplumsal
düzeni meşrulaştırmak için kullanılabilir. Bu durumda ise, söz konusu
toplumsal düzen, belki kabul görmesini açıklayacaktır, ancak o, pozitif
hukuk ya da genel ahlak tarafından garanti edilen göreceli değerler-
den farklı olan ‘mutlak bir değer olarak adalet’in tanımı bakımından,
yararsız bir açıklama olacaktır.