

Adalet Nedir?
446
ilke, üretim sisteminin merkezi bir otorite tarafından düzenlendiğini
varsayan planlı bir ekonomik sistemde uygulanacak olursa; herkesin
kapasitesi nedir, bir kimse ne tür bir iş için uygundur, ondan ne ka-
dar miktar emek beklenebilir gibi sorular ortaya çıkar. Bu soruların,
her bir bireyin kendi öznel değerlendirmesiyle cevaplanamayacağı,
fakat toplumsal otorite tarafından benimsenen genel kurallara uygun
olarak toplumun yetkili organları tarafından kararlaştırılması gerek-
tiği akla yatkındır. O halde de şu soru belirir: “Giderilmesi gereken
ihtiyaçlar nelerdir?” Açıktır ki merkezi bir güç tarafından planlanan
ve yönlendirilen üretim sistemi, sadece ihtiyaçları giderilecek olan-
lar için çalışmaktadır. Marx’ın da onayladığı gibi, geleceğin komünist
toplumunda üretim güçleri büyümelidir ve toplumsal refahın bütün
kaynakları tam kapasite çalışmalıdır, giderilecek ihtiyaçların seçimi
ve onların giderilme oranı, bütünüyle her bir bireyin öznel istekle-
rine bırakılamaz. Bu mesele de, toplumsal otorite tarafından genel
normlara göre karara bağlanmalıdır. Bu nedenle komünist adalet il-
kesi, ‘herkese hak ettiğini ver’ formülü gibi, uygulanması için zorunlu
olan sorulara, kurulu bir toplumsal düzen tarafından verilecek olan
cevapları varsaymaktadır. İlgili sorulara nasıl cevap vereceğini hiç
kimsenin öngöremeyeceği bir düzen tarafından, yoksa ne tür olursa
olsun herhangi bir düzen tarafından değil, cevap verileceği doğrudur.
Dikkate alınan bu olgu doğrultusunda, komünist adalet ilkesi, eğer
gerçekten böyle bir ilke olmak iddiasındaysa, şu kurala tekabül eder:
“Herkese komünist düzen tarafından belirlenen kapasitesine göre
ve herkese, aynı şekilde, o düzen tarafından belirlenen ihtiyaçlarına
göre.” Bu toplumsal düzenin her bir bireyin kapasitesini, kendi öznel
değerlendirmesiyle uyumlu olarak tanıyacağı ve kendi öznel istekle-
rine göre bütün ihtiyaçlarını gidermeyi garanti edeceği ve böylelik-
le kolektif ve bireysel çıkarların tam bir uyumunun ve böylelikle, bu
düzen tarafından oluşturulan toplum içinde sınırlanmamış bireysel
özgürlüğün sağlanacağı ütopik bir yanılsamadır. Bu, Marx’ın da ke-
hanette bulunduğu gibi, tipik bir Altın Çağ ütopyasıdır; sadece dar
ufuklu burjuva hukukunun değil, fakat aynı zamanda, çıkar çatışması
olmayacağı için çok daha geniş bir adalet ufkunun bütünüyle üstesin-
den gelineceği bir cennettir.
Eşitlik ve karşılıklılık ilkelerinden çok da farklı olmayan bir ku-
ral, ‘başkalarına, kendine davranılmasını istediğin gibi davran ya da