

TBB Dergisi 2013 (107)
Hans KELSEN
445
Diğerine göre her ikisi de bu haklara sahiptir, ancak sadece erkekler
askerlik hizmetiyle yükümlüdür. Bir üçüncü hukuk düzenine göre ise,
cinsiyet farklılığının bu konuda (askerlik hizmeti) herhangi bir hukuki
etkisi yoktur. Peki, bu hukuk düzenlerinden hangisi adildir? Eğer bir
kimse dine kayıtsız ise, o durumda dini farklılığın alakasız olduğu-
nu düşünmeye meyilli olacaktır. Ancak eğer biri derin ve kökten dini
inançlara sahipse, o durumda kendi inancını paylaşanlarla- ki bu ona
göre tek doğru inançtır- başka bir dine inansın ya da inanmasın, bütün
diğerleri arasındaki farklılığı diğer bütün farklılıklardan daha önemli
olarak değerlendirecektir. Böyle biri eşitlik ilkesini, sadece eşit olanla-
ra eşit davranılması gerektiği biçiminde yorumlayacaktır. Ve aslında
eşitlik ilkesinin anlamı da budur. O zaman, asıl soru, ‘eşit olan nedir?’
olacaktır ve bu soru, eşitlik ilkesi tarafından cevaplanamaz. Bunun
için, bir pozitif hukuk düzeni, pratik sonuçları olması bakımından boş
olan eşitlik ilkesiyle çelişmeksizin, herhangi bir farklılığı, insanlar ara-
sındaki farklı muamelenin dayanağı yapabilir.
Hukuk yaratan otoriteye yönelen bir varsayım olarak eşitlik ilke-
si, yani hukuktaki eşitlik, somut olaylara hukuk kurallarını uygulayan
organlara yöneltilen hukuk önündeki eşitlik ilkesiyle karıştırılmamalı-
dır. Buna göre, hukuk uygulayıcısı organlar (mahkemeler), bir davayı
karara bağlarken, hukukta hesaba katılmamış olan bir farklılık yarata-
mazlar. Yani, mahkemeler, kendi anlamına uygun olarak uygulanması
gereken hukuku uygulamalıdırlar. Bu, her hukuk düzeninde içsel ola-
rak var olan, yasaya uygunluk veya yasallık ilkesidir. Bu, bazen huku-
ka göre adalet olarak da anılmaktadır. Fakat aslında, bunun adaletle
hiçbir ilgisi yoktur.
Eğer emek ve ürün arasındaki ilişkiye uygulanırsa eşitlik ilkesi,
şu kurala varılır: “Eşit miktarda emek için, eşit miktarda ürün.” Karl
Marx’a göre bu, kapitalist toplumsal düzenin temelinde yer alan ada-
let fikridir; bu ekonomik sistemin sözde eşit kuralıdır. Gerçekte ise,
eşitliğin ihlali ve bu nedenle adil olmayan bir kuraldır. Çünkü aslında
eşit olmayan insanlara, eşit davranılmaktadır. Eğer güçlü biriyle zayıf
biri aynı miktarda emeğe karşılık aynı miktarda ürün alıyorsa, eşit
miktarda ürün, gerçekte eşit olmayan miktarda emeğe karşılık verili-
yor demektir. Gerçek eşitlik, dolayısıyla görünürde değil gerçek ada-
let, sadece, “herkese kapasitesine ve herkese ihtiyacına göre” ilkesinin
hakim olduğu komünist bir ekonomik sistemde sağlanabilir. Eğer bu