Background Image
Previous Page  302 / 417 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 302 / 417 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2013 (108)

Hilmi ŞEKER

301

Dil üzerinden gelişen inatçı tavır, diyaloğun demokratik tabanını

büzmekte, oluşan yetmezlik buradan gerekçeye sirayet ederek, hükme

taşınması muhtemel bilgi ile katkıyı yargı diline tanıdığı konuşma yaz-

ma ve anlatma tekeli üzerinden kısıtlamaktadır.

Dilin uyum versiyonu, insanı baz almaktan ziyade geleneksel kod-

lardan beslenen ideolojik, politik tercihi yansıtsa da yargı diline sınırlı,

cılız ve içinde kısmen soluklanacağı bir alan ve alternatif yarattığı ifa-

de edilebilir. Bu, yargı dilinin ana dile hukuki olmayan parametreler

üzerinden duyduğu kuşkunun uyum paketi aracılığıyla teyit edilmesi,

yinelenmesidir.

Oysa yargı dilinin egemenliği hemen her yerde kabul görmekle

birlikte, ana dili yargı diliyle çeliştiren bir uygulama ise sıra dışıdır.

Öteki ifadeyle ana dilin yargı diliyle çelişen bir rol ve işlev üstlenmesi

mümkün değildir.

Anadil, kendini dilediğince ifade etme, düşünceyi yayma, paylaşma

gibi kadim ve vazgeçilmez iki insani olanağı gerçekleştirmeye özgüle-

nir.

9

Dolayısıyla yargılama diyalektiğinin eşit ve özgürce oluşmasından,

ilerlemesinden başka bir amaca hizmet etmez. Ana dil, yargılama diliyle

çalışma arkadaşlığı yapar, onun yetersiz soluksuz kaldığı yerlerde bay-

rağı alarak hukukun adalete dönüşmesi üzerine kafa yorar.

Ötekileştirilen, olanakları ve desteği reddedilen bir dilin, yargı di-

yalektiğine olan insani katkısını etnik ve kültürel hassasiyetle kuşatı-

lan yargılama anlayışı onay vermez.

Böyle bir bakış açısının dilin olanaklarını gerekçenin emrine verdi-

ğini ya da yargılamanın dil üzerinden sağlıklı bir ibralaşmaya hazır ol-

duğunu söylemek mümkün değildir. Dil sorunlarına duyarsızlık, dili

başka amaçlara özgüleyen yaklaşımda sebat, yargılananların özgür ve

eşit şekilde kendini temsil ve ifade etmesini önler, yargının demokra-

tik, çoğulcu yanını örseler, yapısını bozar.

9

Anadil, anlamın ilk kökeni, bir öznenin oluşumu için vazgeçilmez olan dogmatik

kaynakların ilkidir. Onun her bir kişiye tanıdığı dilediği gibi düşünme ve kendini

ifade etme özgürlüğü, herkesin ana dilinin içinde barındırdığı kelimelere anlam-

larını veren sınırlara tabi olduğunu varsayar; onun radikal heternomisi olmadan

özerklik var olamazdı. Ancak varlığın bilincine söz ile ulaşmadan önce, her yeni

doğan isimlendirilmiş, bir uzam içine yerleştirilmiştir; ona nesiller zinciri arasında

bir yer verilmiştir. Alain Supiot; Homo Juridicus, Dost Kitabevi, Ankara, Mart

2008, Birinci baskı, s.10