Background Image
Previous Page  224 / 485 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 224 / 485 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2013 (109)

Uğur ERSOY

223

hukuk öğretisindeki riziko sorumluluğu öğretisine dayandırılmaktadır

83

.

Bu öğretiye göre, hukuki menfaatin ihlal edilmiş olmasında kişinin ne

kastı ne de taksiri olmamasına rağmen kınanabilmesi mümkündür, çün-

kü kişi daha öncesinde bu rizikonun gerçekleşmeyeceğini garanti etmiş

ve gerçekleşmesi durumunda sorumluluğu peşinen kabul etmiştir

84

. Pek

tabidir ki, özel hukukta kabul edilen bu düşüncenin, haksızlık açısından

önem arz eden objektif cezalandırılabilme şartının açıklanmasında kul-

lanılmasının kusur prensibini ihlal edeceği eleştirisi ile karşılaşacaklarını

düşünen bu görüş sahipleri, bu eleştirileri ortadan kaldırabilmek için ku-

rumun

“objektif”

olma niteliğinden istifade etmişlerdir; ayrıca failin fiili

gerçekleştirmeden önce söz konusu objektif cezalandırılabilme şartının

gerçekleşebileceğini öngörebilecek olmasına karşın öngörmemiş olması-

nı da kınanabilirliğin gerekçesi olarak yeterli görmüşlerdir

85

.

Frister

, genel olarak bütün objektif cezalandırılabilme şartlarının

kusur prensibiyle bağdaşıp bağdaşmadığı sorusuna cevap vermekten

ziyade, her bir suç tipine göre ayrı ayrı cevap vermeyi tercih etmekte-

dir, ki kanaatimizce de doğru olan çözümde budur. Örneğin, Al.CK’nın

186. maddesinde objektif cezalandırılabilme şartı olarak düzenlenmiş

bulunan

“iddia edilen olgunun gerçekliğinin kanıtlanamamış olması”

aslın-

da tipik haksızlığa ait olması gereken bir şarttır. Ancak kanun koyucu

bu şartı objektif cezalandırılabilme şartı olarak şekillendirmiştir, çünkü

kanun koyucu suç politikasına ilişkin gerekçelerle bu şartı haksızlığın

bir unsuru olarak düzenlemekten kaçınmıştır; böylece kusur prensibi-

nin sonuçlarından da kaçınmış olmaktadır. Kanun koyucunun bu tutu-

mu hem maddenin kendisi bakımından hem de anayasal açıdan prob-

lemli olarak görülmektedir. Al.CK’nın 323a maddesi ile ilgili olaraksa

şu tespitlerde bulunmaktadır: Yalnızca sarhoş olmanın 5 yıla kadar

hapis cezasını gerektirmesinin kabul edilmesi, alkol tüketiminin toplu-

mun geneli bakımından uygun görülmüş olması ve ayrıca alkol tüketi-

minin toplumda çok yaygın olması karşısında tutarsız ve saçma olarak

görmektedir

86

.

Frister

, doktrinde savunulan ve sarhoş olmanın cezaya

layık bir davranış olarak görülmesi görüşüne de karşı çıkmaktadır.

Bu nedenlerden dolayı

Frister

, doktrindeki bu görüşün aksine, Al.CK

83

Krause, JURA, s.452 dn.14.

84

akt. Geisler, Objektive Bedingungen der Strafbarkeit, s.135.

85

Jescheck/Weigend, AT, §53 I 2 b; Baumann/Weber/Mitsch, AT, §25 Rn.3.

86

Benzer görüş için bkz. Geisler, GA 2000, s.174.