

Türk Hukukunda Düzenleme Yetkisinin Tarihsel Gelişimi ve Niteliği
224
Kanun-ı Esasi uyarınca padişah, yürütme organının başıdır ve hatta
kendisidir
14
. Bakanlar Kurulu’nun tayini ve azli sadece padişahın yet-
kisindedir (m.7). Göreve başlarken ya da görev esnasında alınması ge-
reken bir güvenoyu müessesesi de yine Anayasa’da düzenlenmemiştir.
1876 Anayasası, başkanlık sistemindeki başkanın denetime tabi olması
ilkesini de göz ardı etmekte, padişaha bakanlar kurulunun tamamı ile
kendisine bağlı olarak hareket etmesini sağlama imkanı tanımaktadır.
Anayasa’nın yukarıda sayılan hükümleri dahi padişahın ne kadar ge-
niş bir düzenleme yetkisine sahip olduğunu göstermek için yeterlidir.
Daha önce de bahsedildiği üzere, 1876 yılından 1908 yılına kadar
Kanun-ı Esasi’nin uygulandığı zaman dilimi çok kısadır. 1878 yılında
padişahın isteği doğrultusunda Meclis-i Umumi’nin tatil edilmesin-
den sonra Kanun-ı Esasi yürürlükten kaldırılmamakla birlikte, fiilen
uygulanmamış ve bir bakıma yeniden sınırsız mutlak monarşi rejimi-
ne geri dönülmüştür
15
.
1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte padişah, tekrar
Kanun-ı Esasi’yi uygulamaya koymak zorunda kalmıştır. Konuya iliş-
kin bizi ilgilendiren husus ise, 1909 yılında Kanun-ı Esasi’nin geçirdi-
ği önemli değişikliklerdir
16
. Bu değişiklikler doğrultusunda padişahın
yetkileri olabildiğince sınırlanmış, buna karşılık, 1876 Kanun-ı Esasisi
ile padişaha verilmiş olan nizamname yapma yetkisi yeni metinde de
korunmuştur. Özellikle Anayasa’nın 7. maddesinde yapılan değişik-
likler, düzenleme yetkisinin kapsamını sınırlamakta ve bu yetkinin yü-
rütme işlevine bağlı niteliğini de ortaya koymaktadır. Buna göre,
“…
devair-i hükümetin muamelatına ve kavaninin suver-i icrasiyesine
müteal-
lik nizamnameler tanzimi’’ padişahın yetkileri arasında sayılmaktadır.
Değişik metinde kullanılan ifade, Kanun-ı Esasi’nin ilk metnindekin-
den daha da açık şekilde, düzenleme yetkisini kanunların yürütülmesi
kavramına bağlamaktadır
17
.
14
Okandan, a.g.e., s.153.
15
Padişah’ın meclisi tatil etmesinin pratik sonucu asıl itibari ile Kanun’un yürür-
lükten kaldırılmasıdır. Padişahın Kanun’u resmen yürürlükten kaldırma yoluna
gitmeyerek bu konuda gelebilecek olası eleştirileri bertaraf etmeyi amaçladığı ve
bir bakıma hukuki hile yolunu tuttuğu söylenebilir.
16
1909 yılında ortaya çıkarılan metin, doktrinde kimi yazarlarca yeni bir anayasa
olarak tanımlansa da ortaya çıkarılan yeni metnin Kanun-ı Esasinin bir devamı
niteliğinde olduğu görüşü daha akla yatkın görünmektedir. Dolayısıyla çalışma-
mızda ‘’değişiklikler’’ ifadesini kullanmayı uygun bulduk.
17
Öztürk, İdarenin Düzenleme Yetkisinin Kapsamı, s.55.