Background Image
Previous Page  398 / 533 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 398 / 533 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2014 (111)

Murat Volkan DÜLGER

397

memesini gerektirir. Bu yaklaşım daha önce, kural olarak ceza dava-

sının hazırlanmasında soruşturmanın önemini incelerken, soruşturma

aşamasında elde edilen delillerin yargılamada ele alınacak suçun çer-

çevesini belirleyeceğini söyleyen Mahkeme tarafından da teyit edilmiş

ve vurgulanmıştır. Mahkeme, gözaltında bir müdafi ile görüşmenin

kısıtlanmasıyla ilgili Salduz v. Türkiye kararında, daha sonra verilen

hukuki yardımın ve sonraki yargılamanın çelişmeli olmasının, gözal-

tında geçen süre içinde meydana gelen kusurları düzeltmeyeceğini

tespit etmiş ve Sözleşmenin 6. maddesinin ihlaline karar vermiştir

241

.

Eğer bir müdafie danışma hakkının ihlali ile ilgili durum böyle ise bir

şüphelinin insanlık dışı muameleye tabi tutulmama hakkının ihlali ve

daha sonra böyle bir ihlal sonucu elde edilen delillerin ceza davasında

kabulüyle karşılaşıldığında, aynı gerekçe tabii ki daha güçlü bir şekil-

de uygulanmalıdır

242

.

Çoğunluğun akıl yürütme şekli, ceza muhakemesini organik bir

bütün olarak görmek yerine, ulusal mahkeme tarafından öldürme

suçundan mahkumiyet ve azami ceza şeklinde belirlenen sonucun,

Sözleşmenin 3. maddesinin ihlali suretiyle elde edilen delillerin kabu-

lünden etkilenmemesi için, muhakemeyi çeşitli bölümlere ayırmak, ay-

rıştırmak ve analiz etmek şeklinde olmuştur. Oysa böyle bir yaklaşım

yalnızca biçimci değil, aynı zamanda gerçeklikten de uzaktır; çünkü

bu yaklaşım ceza muhakemesinin kendine özgü yapısı (soruşturma-

nın ve kovuşturmanın bir bütün ve ayrılmaz olması) ve bir muhakeme

sürecinde söz konusu olan iç dinamikleri bütünüyle görmezden gel-

mektedir. Bize göre Mahkemenin kararında görmezlikten geldiği hu-

sus şudur: Nedensellik zincirini kırdığı belirtilen ikrar, başvurucunun

kendisi suçlandırıcı delillerin dışlanması talebinin reddedilmesinden

hemen sonra yapılmış ve bütün delillerin duruşmada sunulmasından

sonra ayrıntılı olarak tekrar edilmiştir. Dolayısıyla başvurucu, talebine

rağmen, bu delillerin yargılamadan dışlanmadığını ve polislerin emri

üzerine yerini gösterdiği ve suçluluğunu açıkça ortaya koyacak delil-

lerin mahkemenin önünde olduğunu görmüştür. Buna göre başvuru-

cunun ikrarının hukuki olarak bir değeri ve önemi bulunmamaktadır;

241

Salduz v. Turkey, Başvuru No. 36391/02, ECHR 2008-…, §58.

242

Gäfgen v. Almanya, Yargıçlar Rozakis, Tulkens, Jebens, Ziemele, Bianku ve

Power’ın birleşik kısmen muhalif görüşleri, §5.