Background Image
Previous Page  334 / 413 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 334 / 413 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2014 (112)

Emine BALCI

333

2.1.Suçlulukta Kalıtımın Etkisi

Ceza hukuku öğretisine en genel tanımıyla “Klasik Doktrin”

20

ve

“Pozitivist Doktrin”

21

çatışması ile başlanılır. Klasik doktrin taraftarla-

rı, insanın sebebiyet verdiği neticeden dolayı sorumlu tutulabileceğini

söyler. Buna göre, suç işleyen kişi işlediği suçtan dolayı cezalandırılır.

Atalarından dolayı suçlu olunmaz, suçlu doğulmaz. Ceza hukukun-

da antropolojik okul adı ile de bir süre anılmış olan pozitivist doktrin

taraftarları ise insanın genetik olarak doğuştan suç işlemeye meyilli

olduğunu savunurlar.

22

Türk sineması pozitivist doktrini reddeder, hümanisttir ve klasik

doktrin taraftarıdır. Yargılama süreci ise pozitivist doktrin üzerine

kurgulanır. Çünkü mahkeme sahnelerinde tartışma suçun unsurları-

na yönelik değil, sanığın iyi insan olup olmadığı üzerine sürer. Yargı-

lamanın başında sanık kötü bilinir. O’nun için en ağır cezalar istenir,

geçmişi kötülenir, kötü bir aileden geldiği anlatılır, hatta Avare filmin-

de olduğu gibi sanığın babası belli olmadığından suç işlemesi “tevarüs

(kalıtım) kanunu”nun bir gereği olarak sunulur:

Savcı:

Kim bu adam? Burası meçhul. Bu adam tevarüs kanununun mü-

şahhas bir numunesi. Doğduğu gün suç işlemeye hazır olan bu adam defalarca

adalet huzuruna çıkmış ve mahkûm olmuştur… (Avare-1964)

20

Bu doktrine göre suç, hukuk düzeninin bilinçli ve iradi olarak tahrip edilmesidir.

Bu nedenle hukuki bir kavramdır ve böyle olmalıdır; zira suç serbest irade ile

işlendiğine göre, zorunlu bir uyuşma ve kefaret gereği uygun bir ceza ile kar-

şılanmalıdır. Hukuk, gerek Tanrı gerek doğa tarafından insanlara verildiğinden

insanların buna saygılı olmaları gerekir. İnsanlar hukuka uygun hareket etmek

zorundadırlar; çünkü buna uyulmasını Tanrı veya doğa emretmektedir. Kişi do-

ğanın veya Tanrı’nın emirleri olan hukuka saygılı veya ona aykırı hareket edebilir;

çünkü insanlarda serbest irade vardır. Bu serbest iradeye göre insanlar seçebil-

me yeteneğine sahiptirler. Cezanın verilmesinin nedeni, bir olay olan suç değil,

Tanrı’nın veya doğanın emirlerine karşı gelinmiş olmasıdır. Yani, klasik doktrin

taraftarları isnat yeteneğini, serbest iradeye dayandırırlar (Önder, 1992, s.12).

21

Bu doktrine göre Ceza Hukuku’nda suçun açıklanmasında nedensellik prensibi

kullanılmaktadır. Suç, kalıtım ve çevrenin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Kişide serbest iradenin bulunduğunu iddia bir efsanedir. Suçlu, ruhsal ve beden-

sel hasta olan bir kişidir. Ceza, geleceğe yönelik olarak uygulanır, kötülüğe kar-

şı bir uyuşma veya kefaret niteliği taşımaz, ahlaki bakımdan tamamen renksiz

bir müessese olarak “sosyal savunma”ya hizmet eder. Başka bir ifadeyle, toplu-

mu gelecekteki suçlulardan korumayı gerçekleştirir. Kişilerde bulunduğu iddia

edilen isnat yeteneğinin varlığı veya yokluğu tartışılmayacaktır; çünkü “kanun

önünde fertlerin sorumluluğu” prensibine göre her fert toplumun bir üyesi olarak

kanun önünde aynı derecede ve şekilde sorumlu olacaktır (Önder, 1992, s.13).

22

Dönmezer S., Erman, S. (1985).

Ceza Hukuku

(9. bs.). Cilt 1, İstanbul: Filiz Kitapevi,

s.59-69.