

İşe İade Davalarında Makul Sürede Yargılanma Hakkı
418
Zira sürelerin aşılması işçi asçısından birtakım sakıncalara sebep
olabilir. Şöyle ki; İş Kanununun 21. maddesinin 3. fıkrasında:
“Kararın
kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar
doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.”
hükmü bulunmaktadır ve
bu hükmün gerekçesinde:
“ Dava seri muhakeme usulüne ( halihazırda
basit yargılama usulü) göre görülecek olmakla birlikte, sonuçlanması uygu-
lamada öngörülen dört aylık süreyi aşabilecektir. Böyle bir durumda –işve-
ren işçiyi ister işe başlatmış, isterse başlatmamış olsun- işçi çalıştırılmadı-
ğı sürenin en çok dört aya kadar olan kısmı için ücretini ve diğer haklarını
alabilecektir.”
denilmektedir.
Kanunun çalışılmayan süre için en fazla dört aylık ücrete hük-
medilmesini öngörmesinin nedeni, iş sözleşmesinin feshinin tebliğin-
den itibaren işçinin işe iade edilmesine kadar en fazla dört aylık bir
süre içinde uyuşmazlığın çözüleceği düşüncesi olabilir. Kanunun 20.
maddesinde öngörülen süreler dikkate alındığında, işe iade davasının
fesihten itibaren en geç 4 ay içinde kesin olarak karara bağlanması
gerektiğinden, işçiye ödenecek ücretin 4 ay ile sınırlandırılmasın ma-
kul olduğu düşünülebilir. Ancak daha önce de ifade edildiği üzere,
mahkemelerin iş yükü dolayısıyla, bu sürelere riayet edilmemekte-
dir. İşçinin sekiz ay çalıştırılmadığı bir örnekte, işçi alması gereken
ücretin en fazla yarısına ulaşabilmekte ve bu nedenle kanun, işçinin
haklarının korunması konusunda yetersiz kalmaktadır. İşçinin boşta
geçen süreler için en fazla dört aylık ücret alabileceği kuralı, işçinin
işe iade davasında neleri yitirebileceği kriteri içinde değerlendirerek,
işe iade davalarının diğer iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar-
dan farklı olarak daha kısa sürede sonuçlandırılması gerektiği düşü-
nülmektedir.
48
Ancak, söz konusu sürelerin düzenleyici nitelikte olduğu dikka-
te alındığında bu görüşün savunulması oldukça zor görünmektedir.
Çünkü düzenleyici süreler, mahkemelere yol gösterici nitelikte olup,
öngörülen süreler içinde karar verilmesi gerektiğini belirtmektedirler.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, mahkemelerin bu süreler içinde ka-
rar vermesi gerektiğini aksi halde makul süre garantisinin ihlal edi-
leceğini savunmak, yargılamanın amacı olan adaleti gerçekleştirmeyi
48
Aktepe, s.89-90