

Asıl İşveren ve Alt İşveren Arasındaki Müteselsil Sorumluluğun Yeni Borçlar Kanunu Hükümleri ...
552
Başkasına ait bir borç nedeniyle alacaklıyı tatmin eden kişinin,
onun haklarını kanunda belirtilen durumda ve tatmin ettiği oranda
kendiliğinden elde etmesine ardıllık (halefıyet) denir. Dönme (rücu)
hakkı ise başkasına ait borcu yerine getiren kişinin malvarlığında vü-
cut bulan kaybı gidermeyi amaçlayan tazminat niteliğinde bir istem
hakkıdır.
Gerçekte de; halefiyet ve rücu, aynı amaca, zarar görenin (alacak-
lının) tatmin edilmesine yönelik birbiri ile, çok yakından ilgili iki hu-
kuksal kurum olarak görülmektedir. Nitekim; her ikisinde de, başka-
larına ait borcu yerine getiren kişinin, asıl borçluya karşı bir alacak
elde etmesi ve bu hakka dayanarak borçludan bir istemde bulunması
bu sonucu doğrulamaktadır.
Bir borcu yerine getiren kimsenin alacaklının haklarına halef ola-
bilmesi için halefiyetin kanunda açıkça öngörülmüş bulunması ge-
rekir. Kanunda açıkça öngörülmediği sürece bir halefiyetin doğması
mümkün değildir. Halefiyet kanununda belirtilmiş belirli durum-
larda doğar. Diğer bir anlatımla, halefiyet halleri sınırlı sayıda olma
(numerus clausus ) kuralına bağlıdır. Kanunda açıkça öngörülmediği
sürece bir halefiyetin doğması mümkün değildir.
Halefiyette, rücu hakkını kullanan kişi alacaklının yerine geçer,
aynen alacaklının konumuna sahip olur. Bunun sonucu olarak örne-
ğin alacaklının elinde, alacağı garanti eden ipotek gibi bir garanti var-
sa, zararı tazmin eden borçlu alacaklının haklarına halef olduğundan,
bundan böyle bu teminat rücu alacağını garanti eder. Örneğin 818 sa-
yılı Kanun’un 496. maddesinde kefil lehine tanınan halefiyette durum
budur.
818 sayılı Kanun’un 50 ile 51. maddeleri arasında her iki müteselsil
sorumluluğu birbirinden ayırmak için öğreti ve yargı kararlarında BK’
nun 50. maddesine dayanan müteselsil sorumluluğun “tam teselsül”,
anılan Kanun’un 51. maddesine dayanan müteselsil sorumluluğun ise
“eksik teselsül” olduğu kabul edilmektedir.
Bu aşamada tam teselsül (BK. mad. 50’e dayanan müteselsil so-
rumluluk) ile eksik teselsül (BK. mad.51’e dayanan müteselsil sorum-
luluk) arasında yapılan ayrımın ve farkların önemini de vurgulamak
yerinde olacaktır.
818 sayılı Kanun’un gerek 50, gerekse 51. maddelerinde müteselsil