Previous Page  152 / 473 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 152 / 473 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2016 (122)

D. Çiğdem SEVER

151

Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında

35

da gözlenebilir.

Bu nedenlerle hapsedilenlerin hukuki statülerinin açıkça belir-

lenmesi son derece önemlidir. Eğer hapsedilenlerin yeniden toplum-

sallaştırılmalarının cezalandırmanın bir unsuru olması bekleniyorsa

bunun temel gereklerinden biri de hapsedilenlerin hak ve yükümlü-

lüklerinin açıkça belirlenmesidir.

36

1982 Anayasası’nda tutuklanma

koşulları ve adil yargılanmaya ilişkin hükümler dışında hapsedilen

haklarına ilişkin özel bir güvence hükmü ya da hapsedilen hakları-

nın sınırına ilişkin genel bir hüküm bulunmadığından her hak bakı-

mından ayrı değerlendirme yapılması gerekir. Kural olarak, herkesi

kapsayan haklardan yararlanma bakımından herhangi bir insan gibi

nusunda Leyla Şahin v. Türkiye (44774/98, 10.11.2005) kararıdır. Mahkemenin

bu kararda başörtüsü yasağının din özgürlüğüne ilişkin 9. maddeyi ihlal etme-

diğine hükmetmesine karşın kamusal alanda peçe takmanın yasaklanmasının 8.

ve 9. maddeler ile 14. maddenin ihlaline yol açtığı iddia edilen S.A.S. v. Fransa

(43835/11, 1.7.2014) davasında ihlal olmadığına karar vermesi mahkemenin bu

yasaklara statüye göre bakmadığını göstermektedir. Buna karşılık Mahkemenin

İtalya’ya karşı Lautsi vd. davasında 2. Daire önce ihlal yönünde karar vermişse de

daha sonra Büyük Daire (30814/06, 18.3.2011) okullarda dini sembollerin varlığı-

nın eğitim hakkı ile din özgürlüğünü ihlal etmediğine ve bu konuda devletlerin

takdir yetkisi olduğuna karar vermiştir. Çalışmanın sınırını aşmakla bu kararların

farklı açılardan çok eleştirildiğini belirtmek gerekir.

35

Anayasa Mahkemesi Askeri Ceza Kanunu’nda yer alan “karı koca gibi herhangi

bir kimse ile nikâhsız olarak devamlı surette yaşamakta ısrar eden asker kişiler

hakkında Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezasına, erbaşlar hakkında rüt-

benin geri alınmasına hükmolunur” hükmünü benzer bir yaklaşımla iptal etme-

miştir. Başvuru gerekçesinde kişinin özel hayatı ve aile hayatını askerlik hizmet

ve gereklerinin ötesinde ve üzerinde tutmak gerektiği ve bu hükmün özel hayatın

korunmasına ilişkin hükümlerle çatıştığı iddia edilmişse de mahkeme şu gerek-

çeyle başvuruyu reddetmiştir: “Başta kolluk kuvvetleri olmak üzere bazı kamu

görevlileri için öngörülen bu tarz cezaların amacı, kamu görevlisinin görevini ge-

rektiği şekilde yerine getirmesini sağlamaktır. Bu bağlamda, askerî ceza hukuku-

na ilişkin uygulamalar neticesinde, özellikle kamu görevlilerinin davranışları ile

ilgili bazı sınırlamalar getirilmesi belirtilen meşru temellere dayanmaktadır.” (E.

2014/176, K. 2015/53, 27.5.2015, RG: 26.6.2015-29398). Mahkemenin bu yaklaşımı

AİHM’den farklı olarak kamu görevliliği sıfatı ile özel hayat arasında bir bağlantı

ve müdahalenin gerekliliği ölçütünü sorgulamaksızın adeta özel hayata her tür

müdahalenin meşru olduğu ön kabulünü içerdiğinden son derece sorunludur.

Mahkemenin gerekçesinin son kısmında yer alan ”Kişiler askerlik mesleğini seç-

mekle birlikte artık sivillere getirilemeyecek bazı sınırlamaların askerî disiplinin

tesisi için kendileri açısından uygulanmasını kabul etmiş olmaktadırlar” cümle-

sinde karşımıza çıkan ve kişilerin bu sınırlamayı baştan bilmesini sınırlandırma-

nın meşruluğu anlamında kullanması da özgürlük anlayışı bakımından sorunlu-

dur.

36

Timur Demirbaş, “Cezaevlerinde Yeniden Sosyalleştirme (Tretman) Sorunları”,

İnfaz Hukukunun Sorunları Sempozyumu, Kasım 2000, s. 160.