Previous Page  210 / 561 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 210 / 561 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2016 (124)

Mustafa BABAYİĞİT

209

ff. Yasama ve Yürütme Erklerinin Yargı Erkini

Etkisizleştirmesinin Önlenmesi

Anayasa Mahkemesi iç tüzüğünde yürütmeyi durdurma kararla-

rının geriye yürüyemeyeceğine dair hüküm bulunmaması nedeniyle

idare hukuku esasları çerçevesinde yürütmeyi durdurma kararlarının

geçmişe etkili kabul edilmesi önünde bir engel bulunmamaktadır.

Özellikle, bir kez uygulanmakla hükümleri sona eren ve giderimi ola-

naksız olan yasalar bakımından mahkemenin içtihat yoluyla kendi-

sine böyle bir yetki tanıması gerekmektedir. ‘’Kıyak Emeklilik’’ gibi,

Mahkemenin defalarca iptal ettiği ancak yasama organının yeniden

çıkardığı ve amacı yargı kararlarını etkisizleştirmek olan yasama ta-

sarrufları karşısında Mahkemeye bu yetkinin tanınmaması hukuk

devleti ilkesiyle bağdaşmayacaktır. Dolayısıyla bu hükümlerin geçmi-

şe yürür bir şekilde iptal edilmemesi halinde Anayasa Mahkemesinin

iptal kararının bir hükmü bulunmamaktadır.

Burada özellikle tek bir defa uygulanmakla hüküm ve sonuçlarını

doğuran yasalar bakımından çok ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Bazı

kanunların belirli hükümleri tek bir defa uygulanması ile sonuçlarını

doğurmaktadır. Örneğin tek kullanımlık kanun maddesinin uygulan-

ması ile bir kısım idari kadroların görevi Kanun ile sonlandırılmakta-

dır. İlgili kanun maddesi sonradan Anayasa Mahkemesi tarafından ip-

tal edilmesine karşın kanunun yürürlüğe girmesiyle bütün hüküm ve

sonuçlarını doğurması nedeniyle sonradan Anayasa Mahkemesi’nin

vermiş olduğu iptal kararının bir hükmü kalmayacaktır.

Bu şekilde yürütme ve yasama erklerinin üçüncü erk olan yargı-

yı bertaraf edecek uygulamalarının önüne geçmek adına iptal yasa-

larının geriye yürümesi kadar yürütmeyi durdurma kararlarının da

geçmişe yürür nitelikte olması gerekmektedir. Her ne kadar Anayasal

hüküm nedeniyle Anayasa Mahkemesi kararlarının geçmişe yürüme-

yeceği dile getirilse de parlamenter sistemi bu şekilde domine eden

bir “bertaraf etme” uygulamasının da kendi içinde Anayasanın ve

parlamenter sistemin temel dinamikleriyle tamamen çelişkili ve aykırı

olduğu açıktır.