Previous Page  147 / 393 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 147 / 393 Next Page
Page Background

Yargıtay Kararlarında Töre Saikiyle Öldürme Suçu

146

edilmiş iken, “toplumsal kabul görüp görmeme” hususu da bir kavra-

mın diğerine tercih edilmesine gerekçe olamaz. Çünkü gerekçede ifa-

de edilen tanımlar dikkate alındığında, her iki tanımın da toplumsal

kabulünün olduğu açıktır.

Üçüncüsü, madde metninde “namus” kelimesine yer verilme-

si halinde, namusu hedef alan cinsel saldırıya karşı konulması sıra-

sında işlenen öldürme suçlarında failin haksız tahrik indiriminden

yararlanamayacağı endişesi, yersiz veya gereksiz bir endişedir. Çün-

kü hem cinsel saldırı hem de öldürme suçları TCK’da ayrı yerlerde

düzenlenmiştir. Cinsel saldırı ve cinsel suçlar 5237 sayılı TCK’nun

102-105’inci maddeleri arasında, kasten öldürme suçu ise 81-83’üncü

maddeleri arasında düzenlenmiştir. Arzu edilseydi, cinsel suçlar bö-

lümüne veya kasten öldürme suçlarının yer aldığı bölüme, bu kaygı-

yı giderecek daha açık bir madde konarak, var olduğu iddia edilen

sorunun giderilmesi mümkün olabilirdi. Dahası, tecavüz veya cinsel

saldırının namus ile ilişkilendirilerek tanımlanması zorunlu değil-

dir. Bir başka deyişle, ırz, namus, iffet gibi kültürel ve sosyolojik kav-

ramlarla ilişkilendirilmese de, ırza geçme veya cinsel saldırı fiilleri

cinsel dokunulmazlığa ve vücut bütünlüğüne yönelik saldırılardır.

Nitekim 765 sayılı mülga TCK’nun 414-418’ inci maddeleri arasında

“Adabı umumiye ve nizamı aile aleyhinde cürümler” kısmında, “ceb-

ren ırza geçme ve iffete taarruz” başlığı altında tanımlanan cinsel

suçlar, 5237 sayılı TCK’da “cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar” başlığı

altında tanımlanmıştır. Vücut bütünlüğüne ve cinsel dokunulmazlığa

yönelik bu saldırılar sırasında işlenen öldürme suçlarında, failin hak-

sız tahrikten yararlanması her zaman mümkündür. Hatta öldürme

fiilinin cinsel saldırı anında gerçekleşmesi halinde, kanunda belirti-

len orantılılık sınırını aşmamak kaydıyla, cinsel saldırganı öldüren

her fail meşru müdafaa savunmasından da yararlanır. Dolayısıyla

765 sayılı TCK döneminden kalan alışkanlıklar ile cinsel saldırıları

“namus”, “ırza geçme” ve “iffete taarruz” gibi cinsiyetçi, tahakküm

içeren, “eril” tanımlamalar ile nitelendirmek ve ardından 5237 sayı-

lı TCK’nun sistematiğinden kaynaklanabilecek kaygı ve eleştirilerde

bulunmak, 5237 sayılı Kanun’un kendi sistematiği ve felsefesi ile de

bağdaşmaz. Irza ve namusa yönelik saldırı “cinsel saldırı” olup 5237

sayılı Kanun kapsamında da cinsiyetçi yaklaşımlardan uzak olarak