

250
Mülkiyetin Teminat Amacıyla İnançlı İşlemle Devri
1947 ve 1953 tarihli içtihadı birleştirme kararlarıyla
72
nam-ı müstearın
hukuki varlığını tespit etmiştir. Ancak bu iki kararda, birbirine tama-
men zıt görüşlerin benimsenmesi
73
doktrinde haklı olarak eleştirile-
rek, inançlı işlemin nam-ı müstear alanı içinde değerlendirilmesinin,
iç ilişkide her zaman ve daima dolaylı temsili içeren inançlı vekâletin
varlığı ile mümkün olabileceği görüşü savunulmuştur.
74
1. Benzer Yönleri
Malvarlığındaki bir değeri veya bir hakkı, belli bir süre için veya
bir amacın gerçekleşmesine kadar inanılan bir kişiye devreden kişinin
yaptığı inançlı işlemle nam-ı müstear arasında benzerlik yoktur.
Ancak inanan, inanılana üçüncü kişiye ait bir malı veya hakkı
kendi adına alma yetkisi vermiş, inanılan da o mal veya hakkı karar-
laştırılan süre geçtikten veya amaç gerçekleştikten sonra inanana dev-
retmek üzere kendi adına almışsa, bu tür inançlı işlem ile nam-ı müs-
tear arasında bir benzerlik gözlenmektedir. Zira her ikisinde de malını
devreden kişi “C”, başkası (A) hesabına fakat kendi adına sözleşmeye
katılan “B”, sözleşmede gözükmeyen fakat kendi hesabına sözleşme
yapılan “A” bulunmaktadır.
75
72
İBK 5.2.1947 T., E.1945/20, K.1947/6 ve İBK 7.10.1953 T., E.1953/8, K.1953/7, bkz.
Öztürk, sh.89-94.
73
Yargıtay, 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı
İBK.da, vekilin müvekkili adına satın aldığı
taşınmazı kendi adına satın almış ve tapuya tescil ettirmiş olması halinde, mülki-
yetin müvekkile ait olacağını ve mülkiyete sahip bulunan müvekkilin kendi adına
tescil yaptırmak için sadece sicilin düzeltilmesi davası açması gerektiğini kabul
etmiştir. Buna karşılık, 7.10.1953 tarih ve 8/7 sayılı
İBK.davekalet akdinin, vekilin
üçüncü kişi ile yaptığı alım satım sözleşmesi sonucunda kazandığı taşınmaz mül-
kiyetinin müvekkile devredilmesi için TMK md.716 (EMK md. 642) hükmünün
öngördüğü nitelikte, davalıyı tescile zorlayan bir sözleşme olmadığı sonucuna
varılarak, birinci karardaki görüşün tam zıddı bir görüş benimsenmiştir. Birinci
kararda, tescil vekil adına yapıldığı halde müvekkilin mülkiyeti iktisap ettiğinin
kabul edilmesiyle kanunda öngörülmemiş bir tescilsiz iktisaptan söz edilmesi;
ikincisinde ise vekâlet sözleşmesinin vekili müvekkile karşı gayrimenkulun mül-
kiyetini nakil borcu altına sokmaya elverişli bir sözleşme olarak kabul edilmemesi
nedeniyle bu kararlara katılmak mümkün değildir. Bkz. Sirmen, s. 325. İkinci ka-
rarda Yargıtay, müvekkilin, taşınmazı kendi adına alan vekilden mülkiyetin devri
için bir dava hakkı olmayıp ancak tazminat davası hakkı olduğu yönünde hüküm
vermiştir, Yavuz, s.91.
74
Sirmen, s. 324 vd; Tandoğan, s.566; Yavuz, s.86.
75
Özkaya, s.797.