Previous Page  191 / 405 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 191 / 405 Next Page
Page Background

190

Türk ve İsviçre Hukuklarında Evcil Hayvanlara Verilen Zararlara İlişkin Özel Hukuktan ...

Bu ölçüde olumlu katkıları olan bir canlının, evden yok edilmesi,

herhangi maddi bir değeri olan bir hayvandan daha çok üzüntü ya-

ratacağı ev halkı ve sahibinin duygusal ve sosyal kişilik değerlerini

önemli ölçüde bozacağı tartışmasız kabul edilmelidir. Böyle bir sonuç,

salt üzüntü değil, kişinin ruh yapısını da olumsuz etkileyecektir. Yeri-

ne koyacağı başka bir köpek, hiçbir zaman aynısı olmayacağı için sa-

hibinin ruh ve duygusal dengesinin düzelmesini sağlayamayacaktır.

Uygulamada ve kişi yaşamında, köpeği ölen veya öldürülenin ma-

nevi tazminat isteyebileceği, kabul edilen bir olgudur. Bu nedenle ye-

rel mahkemenin gerekçeden yoksun olarak varılan sonucu ve aynı so-

nucu uygun gören daire kararına katılamıyorum. Davacıya, köpeğinin

ölümü nedeniyle manevi tazminat verilmek üzere kararın bozulması

gerektiği düşüncesindeyim.”

Yukarıda alıntılanan karşı oy yazısında haklı olarak ifade edildiği

üzere, ticari amaç gütmeksizin beslediği hayvanı öldürülen bir kim-

se failden TBK m. 58’e göre manevi tazminat talep edebilmelidir. Her

ne kadar bu mesele Türk hukukunda detaylıca incelenmemiş olsa da,

İsviçre’de yapılan tartışmalar Türk hukuku bakımından da yol göste-

ricidir.

2. Görüşümüz

Yargıtay’ın yukarıda anılan kararlarındaki görüşü en nazik anla-

tımla çağdışı bir düşüncenin yansımasıdır. Zira Yargıtay bir kimsenin

evcil hayvanına beslediği sevginin bir insana beslenilen sevgi kadar

değerli olamayacağını ve bu nedenle de, bir kimsenin, evcil hayva-

nının ölümü halinde kendisine manevi tazminat ödenmesini haklı

kılacak düzeyde acı ve üzüntü duyamayacağını kabul etmiştir. Oysa

içinde yaşadığımız çağda bu görüş terk edilmiş olup birçok Avrupa

ülkesinde hayvanların hukuki konumunu iyileştirme amaçlı yasal dü-

zenlemeler yapılmıştır.

Yukarıda anılan Yargıtay kararlarında varılan sonucun, olması ge-

reken hukuk bakımından yanlış olduğu açıktır. Bir açıdan bakıldığın-

da, Yargıtay’ın var olan hukuku uyguladığı ve TMK ve TBK hükümle-

rinin aksi yönde bir uygulamaya açık kapı bırakmadığı savunulabilir.

Gerçekten de İMK m. 641a, İBK m. 42/3 ve İBK m. 43/1

bis

hükümleri

mehaz kanunlara sonradan eklenmiş olup bu hükümlerin muadilleri