

135
TBB Dergisi 2017 (131)
Hasan DURSUN
birlikte onlar ekonomik ilişkilerin hukuka düz bir şekilde yansımadı-
ğını, tersyüz bir şekilde yansıdığı görüşünü benimsemektedirler. Ger-
çekten de Engels’in, Conrad Schmidt’e 27 Ekim 1890 tarihinde yazmış
olduğu mektubunda; ekonomik ilişkilerin hukuk ilkeleri biçiminde
yansımasının “tersyüz” (inversion) olduğunu, bu yansımanın, onun
bilincine vararak hareket eden kişi olmaksızın devam edeceğini, hu-
kukçunun, “
apriori
” (önsel) önermeler çerçevesinde davrandığını dü-
şündüğünü, oysaki bu önermelerin gerçekte yalnızca ekonomik yan-
sımalar olduğunu ve bu nedenle her şeyin baş aşağı olduğu, bu ters
yüzlülüğün, farkına varılmadığı sürece, ideolojik bakış dediğimiz şeyi
oluşturduğunu, karşılıklı olarak ekonomik temeli etkilediğini ve be-
lirli sınırlar içerisinde değiştirebildiğini ifade ederek söz konusu ters
yüzlüğü açık bir şekilde belirtmiştir. Yazar bu konuda çeşitli örnek-
ler de vererek, miras hakkının temelinin, ailenin gelişme düzeyinin
aynı olması koşuluyla, ekonomik bir temel olduğunu, ama örneğin
İngiltere’de miras bırakan kişinin mutlak özgürlüğünün, buna kar-
şın, Fransa’da miras bırakan hakkında uygulanan sert ve çok ayrıntılı
letin ve hukukun kaynağı bakımından değil toplumsal devrimin temelini de bu
ilişkilerin oluşturduğu görüşünü savunmaktadırlar. Nitekim Marx, varlıklarının
toplumsal üretiminde, insanların aralarında zorunlu kendi iradelerine bağlı ol-
mayan belirli ilişkiler kuracaklarını, bu üretim ilişkilerinin, onların maddi üretici
güçlerinin belirli bir gelişme derecesiyle örtüşeceğini, bu üretim ilişkilerinin tü-
münün, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç biçimleriyle örtüşen
bir hukuki ve siyasi üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturacağını
ifade etmektedir. Düşünür, maddi yaşamın üretim tarzının, genel olarak toplum-
sal, siyasal ve entelektüel yaşam sürecini koşullandıracağını, insanların varlığını
belirleyen şeyin, bilinçleri olmadığını, tam tersine, onların bilinçlerini belirleye-
nin, toplumsal varlıkları olduğunu savlamaktadır. Marx, toplumun maddi üretici
güçlerinin, gelişmelerinin belirli bir aşamasında, o zamana kadar içinde devin-
dikleri mevcut üretim ilişkilerine ya da bunların hukuki ifadesinden başka bir
şey olmayan mülkiyet ilişkilerine ters düşeceklerini, üretici güçlerin gelişmesinin
biçimleri olan bu ilişkilerin onların engelleri haline geleceklerini, işte o zaman bir
toplumsal devrim çağının başlayacağını ifade etmektedir. Yazar, iktisadi temel-
deki değişmenin, kocaman üstyapıyı az ya da çok bir hızla altüst edeceğini, bu
gibi altüst oluşların incelenmesinde, daima, bilimsel olarak kanıtlanmış iktisadi
üretim koşullarının maddi altüst oluşu ile hukuksal, siyasal, dinsel, artistik ya da
felsefi biçimlerinin, kısacası, insanların bu çatışmanın bilincine vardıkları ve onu
sonuna kadar götürdükleri ideolojik biçimleri birbirinden ayırt etmek gerektiği-
ni, nasıl ki bir kimse hakkında, kendisi için taşıdığı fikre dayanılarak bir hüküm
verilmezse, böyle bir altüst oluş dönemi hakkında da bu dönemin kendi kendisi-
ni değerlendirmesi göz önünde tutularak bir hükme varılamayacağını, tam tersi-
ne, bu değerlendirmeleri maddi yaşamın çelişkileriyle, toplumsal üretici güçler
ile üretim ilişkileri arasındaki çatışmayla açıklamak gerekeceğini belirtmektedir.
Bkz. Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 39-40.