

131
TBB Dergisi 2017 (131)
Hasan DURSUN
açık bir şekilde savunmuştur. Engels, Ortaçağda dünya anlayışının
temelde “ilahiyatçı” (Tanrıbilimci) bir nitelik taşıdığını, bu dönemde
yapmadığını belirtmektedir. Marx çağcıl devlet tarafından insan haklarının tanın-
masının, ilkçağ devleti tarafından köleliğin tanınmasından başka bir anlamda gel-
mediğini, ilkçağ devletinin doğal temelini kölelik, çağcıl devletin doğal temelini
burjuva toplumunun oluşturduğunu ifade etmektedir. Yazar, burjuva toplumu
insanının, öteki insanlara özel çıkar ve bilincinde olmadığı doğal zorunluluktan
başka hiçbir bağla bağlanmış bulunmayan bağımsız insan anlamını taşıdığını, bu
insanın, çıkara dönük emeğin kendi öz bencil gereksinmesi ile ötekinin bencil ge-
reksinmesinin köleliğini oluşturduğunu, doğal temeli işte bu olan çağcıl devletin
evrensel insan hakları bildirisinde onu böyle tanıdığını belirtmektedir. Marx, bur-
juva toplumunun üyelerini atomların oluşturmadığını, atomun ayırıcı özelliğinin,
ne tikelliklere ne de bunun sonucu, kendi dışındaki öteki varlıklar ile kendi öz
doğal zorunluluğu tarafından belirlenmiş bağlantıya sahip bulunması olduğunu,
atomun gereksinimlerinin bulunmadığını, onun kendi kendisine yeteceğini, dün-
yanın, onun dışında mutlak boşluk olduğunu, bir başka deyişle, atom kendinde
tüm bütünlüğe sahip olduğu için ne içeriği, ne yönü, ne de anlamının bulundu-
ğunu, burjuva toplumun bencil bireyinin kendi duyulur olmayan tasarımı ve ya-
şamsız soyutlamasında, kendisini bir atom, diğer deyişle, en küçük bir bağlantısı
olmayan, kendi kendine yeten, gereksinmesiz, mutlak olarak dolu tam bir mut-
luluk içinde bir varlık olarak görmeye dek boşuna şişineceğini, mutsuz duyulur
gerçekliğin, o, bu bireyin imgeleme yetisine kulak asmayacağını ve duyularının
her birinin, onu kendi dışında var olan dünyanın ve bireylerin anlamına inanma-
ya zorlayacağını ve kutsal olmayan midesine dek ona kendi dışındaki dünyanın
boş olmadığını, tersine kendisinin, gerçek anlamda dolduran şey olduğunu her
gün anımsatmayan şeyin yok olduğunu belirtmektedir. Yazar, özsel etkinlik ve
özelliklerden her birisinin, yaşamsal içgüdülerden her birinin, onun bencilliğini,
kişisel çıkarını, kendi dışındaki başka şeyler ve öteki insanlar için ilgiye dönüş-
türen bir gereksinme, bir zorunluluk durumuna geleceğini, ama belli bir bireyin
gereksinmesinin, bu gereksinmeyi karşılama araçlarına sahip öteki bencil birey
için kendi başına anlaşılır bir anlam taşımadığını, öyleyse gereksinmenin kendi
karşılanması ile dolayımsız ilişkisi olmadığından ötürü her bireyin, kendisini aynı
zamanda ötekinin gereksinmesi ile bu gereksinme nesneleri arasında aracı duru-
muna da getirerek bu ilişkiyi yaratma zorunluluğu içinde bulunacağını belirtmek-
tedir. Marx, bunun anlamının, gerçek bağı siyasal yaşam tarafından değil, ama
sivil yaşam tarafından oluşturulan burjuva toplum üyelerini birleşik tutan şeyin,
doğal zorunluluk olduğunu, ne kadar yabancılaşmış görünürlerse görünsünler
insanın özsel özellikleri, başka deyişle çıkarı olduğunu belirtmektedir. Yazar, bur-
juva toplum atomlarının birliğini sağlayan şeyin, demek ki devlet değil, bu atom-
ların ancak tasarımda, ancak kendi imgelemlerinin göğünde atomlar olmaları ve
gerçeklikte atomlardan şaşılacak derecede ayrı varlıklar, tanrısal bencillikler değil
ama bencil insanlar olmaları olgusu olduğunu ifade etmektedir. Marx, günümüz-
de sivil yaşamın birliğinin devlet işi olduğunu sanmanın, sadece siyasal kör inanç
olduğunu, oysa gerçeklikte tersine, korunmuş bulunan devlet birliğinin, sivil ya-
şamın işi olduğunu vurgulamaktadır. Bkz. K. Marx ve F. Engels, Kutsal Aile Ya
Da Eleştirel Eleştiri’nin Eleştirisi Bruno Bauer ve Hempalarına Karşı [Karl Marx
ve Friedrich Engels’in Die heilige Familie, oder, Kritik der kritischen Kritik, Gegen
Bruno Bauer und Konsorten (1845) adlı yapıtını, Fransızcasından, (La sainte fa-
mille, ou critique de la critique critique, Contre Bruno Bauer et consorts, Editions
sociales, Paris 1969’dan çeviren; Kenan Somer], Dördüncü Baskı, Sol Yayınları,
Ankara 2009, s. 165, 174-175.