Previous Page  164 / 405 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 164 / 405 Next Page
Page Background

163

TBB Dergisi 2017 (131)

Hasan DURSUN

Pašukanis, gerçekte burjuvazinin sorunun diğer boyutunu, diğer

deyişle, sınıflı toplumun yalnızca, meta sahiplerinin karşılaştığı bir pa-

zar olmadığı ancak eşanlı olarak devlet aygıtının çok güçlü bir silah

olarak ortaya çıktığı acımasız bir sınıf savaşımının muharebe alanı ol-

duğu gerçeğini de hiçbir zaman kuramsal saflık adına gözden yitirme-

diğini, bu muharebe alanındaki ilişkilerin “kişi özgürlüğünün, insanla-

rın bir arada yaşaması için zorunlu olan en az kısıtlanması” şeklindeki

Kantçı hukuk tanımının ruhuna uygun olarak ortaya çıkmayacağını

belirtmektedir. Pašukanis, Gumplowich’in “bu tür bir hukuk hiçbir

zaman var olmamıştır, zira birilerinin özgürlüğünün derecesi sadece

diğerlerinin egemenlik derecesine bağlıdır. Bir arada yaşama kuralı-

nın, bir arada yaşama olasılığıyla değil, birilerinin diğerlerine egemen-

liğiyle belirlenir” derken son derece haklı olduğunu ifade etmektedir.

Pašukanis, iç ve dış siyasette güç unsuru olarak devlet anlayışının,

burjuvazinin “hukuk devleti” kuramı ve pratiğine getirmek zorunda

olduğu bir düzeltme olduğunu, burjuva egemenliği sarsıldığı oranda

bu düzeltmelerin daha da tehlikeli hale geldiğini, “hukuk devleti” il-

kesinin hızlı biçimde içeriksiz bir gölgeye dönüştüğünü ve en sonun-

da sınıf savaşımının olağanüstü şiddetlenmesinin burjuvaziyi, hukuk

devleti maskesini tamamen çıkarıp atmaya ve devlet iktidarının toplu-

mun bir sınıfının diğerleri üzerindeki örgütlenmiş şiddeti olma niteli-

ğini açığa çıkarmaya zorladığını ifade etmektedir.

105

Marksistler, anayasanın parlamentoya verdiği görev ve yetkileri

konusunda meclisin edilgen ve daraltıcı bir tutum takındığını buna

karşın yürütme veya idarenin anayasada tanınan görev ve yetkileri-

ni daima aşma eğilimi taşıyacağı görüşünü örtük bir şekilde savun-

maktadırlar. NitekimMarx bu konuda bir örnek vererek, 1848 Fransız

Anayasasının gerçek iktidarı başkana verdiğini, buna karşılık, ulusal

meclisin manevi iktidarını güvence altına almaya çalıştığını, hâlbuki

yasa yoluyla manevi iktidar yaratmanın olanaksız olduğunu, ayrı-

ca, başkanı tek dereceli seçimle bütün Fransızlara seçtirmenin, ana-

yasanın, bir kez daha kendi ortadan kaldırılışına yol açacağını ifade

etmektedir. Düşünür, daha somut bir deyişle, Fransa’nın oylarının

ulusal meclisin 750 üyesine dağılırken burada tersine bir kişide top-

105

Pašukanis, s. 154-155.