Previous Page  190 / 685 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 190 / 685 Next Page
Page Background

189

TBB Dergisi 2017 (133)

Dilşad Çiğdem SEVER

herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Benzer şekilde Kanun metnin-

de kusura ilişkin herhangi bir hükme yer verilmemişken gerekçede

sosyal risk ve kamu külfetlerinde eşitlik ilkesine de atıf yapılmıştır.

Keza, AYİM’in terörle bağlantılı zararlara ilişkin davalarda sosyal risk

değil, kamu külfetlerinde eşitlik ilkesine dayanmasının bir nedeni de

budur. Danıştay kararlarında Kanunun uygulanmasında çoğu zaman

kusursuz sorumluluğun varsayıldığı ve hizmet kusuru durumunda

uygulanamayacağı ya da zarara uğrayan kişinin göreviyle ilgili zarar

gören kamu görevlisi olması durumunda 5233 sayılı Kanun’un uygu-

lanamayacağı yönünde kararlar bulmak mümkünse de

62

Kanun’un laf-

zından bu tür bir yorum yapmak mümkün değildir. Kanunda sorum-

luluk dayanaklarını sınırlayan bir hüküm olmamasının yanı sıra idare

hukuku alanında aslî ve öncelikli sorumluluğun kusurlu sorumluluk

olduğu gözden kaçırılmamalıdır. İdare hukukunda kusursuz sorum-

luluk hali ancak hizmet kusuru bulunmayan hallerde gidilebilecek

istisnai ve ikincil nitelikte bir sorumluluk türüdür. Danıştay’ın 5233

sayılı Kanun öncesi uygulamasında da ihmali yolla idarenin hizmet

kusuru bulunan durumlarda terör olaylarıyla ilgili olarak kusurlu so-

rumluluğa gittiği kararlarına rastlamak mümkündür.

63

Diğer yandan

Anayasa’nın 129. maddesinin beşinci fıkrasında düzenlenen idarelerin

kusurlu kamu görevlisine rücu etme yükümlülüğü düşünüldüğünde

bu tür bir yorum Anayasaya da aykırı olacaktır. Zaten Kanun’un 13.

maddesine 2015 yılında 6638 sayılı Kanun’la eklenen üçüncü fıkraya

göre; “Devlet, ödeme nedeniyle genel hükümlere göre sorumlulara

rücu eder. Bu Kanun kapsamındaki rücu istemine ilişkin zamanaşımı

süreleri bir kat artırılarak uygulanır.”

64

Her ne kadar değişiklik yapan

kanunun gerekçesinde terörden sorumlu kişilere rücu edilme gereği

62

Genellikle bu tür davalarda 5233 sayılı Kanun hiç tartışılmadan doğrudan genel

hükümlere göre karar verilmektedir. Örneğin Danıştay 10. Daire, E. 2012/5888, K.

2015/4956, 13.11.2015; Danıştay 10. Daire, E. 2003/3779, K. 2006/2510, 18.4.2006.

63

Bunun en bariz örnekleri Uğur Mumcu suikasti ve Madımak otelinin yakılması

olaylarında idarenin yeterli önlemleri almamasına ilişkin kararlarıdır. Bkz. dipnot

35.

64

Aynı yönde hüküm 2004 yılında çıkarılan Terör Ve Terörle Mücadeleden Doğan

Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmelik’in 26/3. Fıkrasında zaten vardı.

Zamanaşımına ilişkin hüküm ise kanunda getirilen bir yeniliktir. Bu maddede

bahsedilen Borçlar Kanunu’nun 73. maddesi şöyledir: “Rücu istemi, tazminatın

tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak

iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın

geçmesiyle zamanaşımına uğrar.”