Previous Page  55 / 705 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 55 / 705 Next Page
Page Background

54

Yasal Belirsizlik: Embriyonik Kök Hücre Çalışmaları

TMK md.28/f.2’da yer alan, ceninin ana rahmine düştüğü andan

itibaren hak ehliyetini kazanacağına ilişkin, geçmişe etkililik varsayı-

mının kökeni Roma Hukukuna dayanmaktadır. Döllenmiş ama henüz

doğmamış çocuğun hakları bulunmadığı kural olarak kabul edilmekle

beraber; belirli amaçlarla, bazı hallerde, çocuk sanki doğmuş varsayı-

labiliyordu. Yeter ki sonradan canlı olarak doğsun.

55

Digesta 1.5.7

56

(

Paulus libro singulari de portionibus, quae liberis dam-

natorum conceduntur

) da; ana karnında olan ceninin kendi çıkarları ya

da yararları söz konusu olduğu ölçüde sanki doğmuşçasına korundu-

ğu ifade edilmiştir. Paulus’un bu ifadesi, “Kendi çıkarları söz konusu

olduğu ölçüde nasciturus (cenin) doğmuş sayılır

57

Pandekt Hukuku

kuralına kaynaklık etmiştir.

58

Üremeye yardımcı tedavi yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilen

döllenmede, “çocuğun medeni haklardan istifade etmeye başladığı

an” konusunda, öğretide farklı görüşler ileri sürülmektedir. Bu konu-

da bir görüş, kişiliğin ve hak ehliyetinin başlangıcını tayin ederken,

tam ve sağ doğmak şartıyla, tüpte döllenme anını esas alırken, diğer

görüş ise, ana rahmine tutunma anını esas almaktadır.

59

Bu tespitler,

55

Herbert Hausmaninger/Walter Selb, Römisches Privatrecht, Böhlau Verlag Wien,

Köln, Weimar, 1994, s. 125; Max Kaser, Römisches Privatrecht, München, 1992,

s.73.

56

“…Qui in utero est, perinde ac si in rebus humanis esset custoditur, quotiens de

commodis ipsius partus quaeritur:..”

57

“nasciturus prolam nato habetur, quotiens de commodis eius agitur”

58

Hausmaninger/Selb, s. 125.

59

Döllenmeyi esas alan görüş; tür, devamlılık, bireysellik ve potansiyel argüman-

larını esas almaktadır: embriyo döllenme anından itibaren insan türüne aittir; bu

andan itibaren potansiyel ve devamlı olarak bireysel bir insan olarak gelişebilir.

Üreme tıbbında döllenme, kural olarak rahim dışında gerçekleştiğinden, tüpteki

embriyo bunun bir sonucu olarak, mutlak koruma altında olacaktır. Ancak bu

görüşün gözden kaçırdığı husus, embriyonun aktarma olmaksızın, yani kadının

rahmine dahil edilmeksizin asla bir insan olarak gelişme imkanının olmadığıdır.

Dolayısıyla devamlılık ve potansiyellik özellikleri, aktarma olmadığı müddetçe

saf hayalden ibaret kalacaktır. Bunun sonucu olarak da, devamlılık ve potansi-

yel özellikleri geçersizdir, zira bunun için ana rahmine aktarma önemli bir aşama

oluşturmaktadır. Bireysellik argümanına karşı da, ana rahmine aktarılmış yumur-

ta hücresinin ben bilincine sahip olmadığı gibi, sinir sisteminin bulunmaması ne-

deniyle de his ve acı yeteneğinin de bulunmadığı ileri sürülebilir. Keza döllenme

sonrasında da birden fazla gebelik (ikiz, üçüz vs.) oluşumu mümkündür. Son ola-

rak “tür” argümanı da ikna edici değildir; zira bir insan embriyonu, gelişim aşa-

masından bağımsız olarak her zaman zaten insan türüne dahil olacaktır. Bu ne-

denlerle daha iyi argüman, insan yaşamının başlangıcını ana rahmine aktarmayla

kabul etmektir. Böylece tüpteki embriyo mutlak dokunulmaz olmayacaktır. An-

cak bu, embriyonun tamamen korumasız kalacağı anlamını da taşımamaktadır.