

331
TBB Dergisi 2017 (özel sayı)
Gül AKYILMAZ
Bu başlığın seçilmesinin ikinci önemli sebebi yukarıda bahsedilen
alanların aksine Osmanlı hukuk sisteminde mülk edinimi konusun-
da kadın ve erkek arasında herhangi bir farkın olmamasıdır. Osmanlı
Hukukundaki hukuki düzenlemeler mülkiyet hakları ve hukuki iş-
lem ehliyeti konusunda kadınlar ve erkekler için farklı kurallar belir-
lemediği gibi, bu hakların kullanışı aşamasında da kadınların evli ya
da bekâr olmasına bir önem atfetmemiştir. Bu çerçevede fiil ehliyetine
sahip olan kadınlar her türlü hukuki işlemi yapabilmişler, alım-sa-
tım, hibe, mirasla intikal, vasiyet gibi yollarla menkul ve gayrimenkul
malların maliki olabilmişlerdir. Ancak ilgi çekici bir biçimde farklı
yüzyıllar ve farklı coğrafyalardaki tereke kayıtları incelendiğinde bel-
li bir düzeyde servete sahip kadın ve erkek murislerin terekelerinde
kadınların aleyhine olacak şekilde önemli farklar ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca şer’iyye sicilleri ve arşiv belgeleri incelendiğinde kadınların
mülkiyet haklarını korumak için ciddi bir hukuksal mücadele ver-
dikleri görülmektedir. Bu bilgiler bize Osmanlı Kadınlarının huku-
ken sahip oldukları bir hakkı kullanmakta güçlük çektiklerini, sık sık
mülkiyet haklarına müdahale edildiğini ve hukuki düzenlemelerle
uygulama arasında derin bir fark olduğunu göstermektedir. Bu sü-
reçte kadınlar haklarını öncelikle şer’iyye mahkemelerinde aramışlar,
istedikleri sonucu alamazlarsa şikâyet dilekçeleri yazarak padişahın
adaletine sığınmışlardır. Belgelerde yer alan kayıtlar bize Osmanlı
Devleti’nde kadınların mülkiyet haklarının saldırıya açık olduğunu
göstermektedir. Kadınların şikâyetleri genellikle koca, erkek kardeş,
yeğen gibi aile üyesi bir erkeğin ya da o yerleşim yerinde yaşayan aile
dışından bir erkeğin taşınmaz mallarına yönelik tecavüzleri ve miras
payının verilmemesi ile ilgili olmuştur. O halde sadece hakların tanın-
mış olması önemli olmayıp, uygulamaya nasıl yansıdığının, devletin
bu haklardan yararlanılabilmesi için gerekli önlemleri alıp almadığı-
nın ve toplumsal algının da önemli olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca
günümüz Türkiye’sindeki hukuki düzenlemeler her alanda kadın-er-
kek eşitliğini öngörüyor olsa da toplumun genlerine yerleşmiş olan
alışkanlıklar ve algılar nedeniyle Osmanlı dönemi uygulamalarının
etkisi göz ardı edilmemelidir.
olmalarının önemini vurgulamıştır, DuBois, s.843.