Previous Page  348 / 497 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 348 / 497 Next Page
Page Background

347

TBB Dergisi 2017 (özel sayı)

Gül AKYILMAZ

Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’nde vatandaşın devlette adalet talep

etme hakkı çerçevesinde Osmanlı tebaası müslim-gayrimüslim, hür-

köle, kadın-erkek ayrımı olmadan Divân-ı Hümayun’a şikâyet dilek-

çesi gönderebilmiştir. Ancak taşradaki kadınlar için bu yöntem daha

zor, masraflı ve yorucudur. İstanbul’daki kadınlar şikâyet dilekçesi

verme yolundan kuşkusuz daha fazla yararlanmışlardır. Genel olarak

Osmanlı kadınlarının öncelikle yerel mahkemelerde haklarını arala-

dıkları ya da sulh yoluyla hukuki problemlerini çözmeyi tercih ettik-

lerini, çok çaresiz kalmadıkları sürece şikâyet mekanizmasını harekete

geçirmedikleri görülmektedir.

47

Kadınlar arzuhallerle İstanbul’a ulaş-

mayı son çıkış noktası olarak görmüşler, çaresiz kalana kadar kullan-

mamışlardır. Çünkü özellikle Osmanlının Ortadoğu topraklarındaki

toplumsal yapı onların şer’iyye mahkemeleri ile ilişkilerini onaylar-

ken, İstanbul’a kişisel olarak dilekçe göndermeleri geleneksel yapı ve

Ahkâm Defterlerinin içeriği için bkz. s.18-23.

47

Bu nedenle kadınlar erkeklere nazaran Divân-ı Hümayuna daha az şikâyette

bulunmuşlar, hukuki ihtilaflarını mahkemeye gitmeden hakemler aracılığı ile

ya da yerel mahkemelerde çözmeye çalışmışlardır, Saliha Okur Gümrükçüoğ-

lu, “Şikâyet Defterlerine Göre Osmanlı Teb’asının Şikâyetleri”, dergiler

AUHFD,

61(1)2012,

dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/1656/17690.pdf

, Yabanabad ka-

zasındaki örnek de kadınların çaresiz kalmadıkları sürece Divan-ı Hümayuna

başvurmadıklarını göstermektedir; Yabanabad kazasına bağlı Buğdeler köyün-

den Havva ve Kezban isimli kadınlar 1806 yılında İstanbul’a yazdıkları şikâyet

mektuplarında, köylerinde arazi tasarruf eden babalarının ölmesiyle tarlalarının

1800 yılında resmî tapuyla kendilerine verildiğini ancak kaza sakinlerinden Hacı

Hasan isimli kimsenin bu yerleri ve ayrıca babalarından intikal eden ev, bahçe ve

emlakiyle 2 kile buğday, 40 kile arpa ve çeşitli menzillerden 3000 kuruşluk em-

lak ve eşyalarını zorla zapdettiğini dile getirmişlerdir. Hacı Hasan’ın ölümünden

sonra ise oğlu Abdullah’ın bu arazi, emlak ve eşyaları “babamdan kaldı” diyerek

tekrar zapdetmeye devam ettiğini de ifade eden kadınlar, bu yerlerin ve eşyaların

alınıp kendilerine verilmesini talep etmişlerdir Bu talep üzerine davanın yerinde

görülmesi yönünde Yabanabad naibine hüküm gönderilmiştir. Köyde yaşayan

diğer insanlara göre her ne kadar miras yoluyla da olsa önemli bir miktarda mal,

mülk ve paraya sahip olan bu iki kardeş, anlaşıldığı kadarıyla Hacı Hasan’ın zor-

balık ve kanunsuzluklarına kendi imkânlarıyla direnmeye çalışmışlar ancak Hacı

Hasan’ın ölümüyle oğlu Abdullah’ın da bu zorbalıkları devam ettirmesine daha

fazla dayanamayıp, şikâyet haklarını kullanmak suretiyle hukuki yollara başvur-

muşlardır, Mustafa Kaya, “18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanun-

suzluk Hareketleri”,

Ankara Araştırmaları Derg

isi, 2013, C. 1, S. 1, s. 55; Görüldüğü

üzere Havva ve Kezban babalarının ölümüyle içinde taşınmaz malların da yer

aldığı önemli miktarda servete sahip olmuşlar, ancak savunmasız bir durumda

olduklarını düşünen ve aile üyesi olmayan bir erkek mallarına el koymuştur. Baş-

langıçta İstanbul’a şikâyet dilekçesi göndermeyen kız kardeşler Hacı Hasan’ın

ölümünden sonra oğlunun da aynı zulmü devam ettirmesi üzerine çaresiz kalarak

Padişahın adaletine sığınmışlardır.