Background Image
Previous Page  106 / 521 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 106 / 521 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2011 (96)

Mustafa ÇAĞATAY

105

Türkleri’ne de aynen yapılmasını reva görmek gibi anlamsız bir sonu-

cu ortaya çıkaracaktır.

Buna karşılık bizim de katıldığımız aksi görüşte olan yazarlar ise;

Cemaat vakıflarının “azınlık” olarak nitelendirilse bile, “kişilik” ola-

rak yabancı statüsünde olmadıkları, zira cemaat vakıflarının Lozan

Antlaşması’na göre “müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk

uyruğu” kabul edilerek, vatandaşlık statüsü içine alındıkları, devlet-

ler arasında uygulanması ve uluslararası hukuk kuralları bağlamında

mümkün olan “mütekabiliyet” esasının, bir devlet ile o devletin va-

tandaşları arasında bir hak tanıma şeklindeki ilişkiye uygulanamaya-

cağı, Türk vatandaşlarına Anayasa’ya aykırı olmamak koşuluyla yeni

haklar verilmesinin karşılıklılık esası ile ilgili olmadığı, söz konusu

maddenin, bir misilleme hakkı olarak görülmesinin mümkün bulun-

madığı, uluslararası antlaşmalar hukukunun (23 Mayıs 1969 tarihli

Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi) kişilere karşı misillemeyi

yasakladığı

44

, söz konusu Sözleşme’nin 60/5. maddesinde

45

insanların

korunmasına ilişkin hükümler içeren uluslararası antlaşmaların esaslı

bir ihlale konu olması halinde bile bu nitelikteki antlaşmaların, ona ta-

raf olan diğer devletlerce yürürlükte tutulması ve uygulamaya devam

olunması gerektiği hükmünün yer aldığını, ileri sürmektedirler

46

.

Azınlık hakları, temel insan haklarından kabul edilmektedir. İnsan

hakları hukukunun temel hakları her zaman ve herkes için koruma ama-

cı ile bir devletin bu hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini bir başka

devletin ihlalleri sebebiyle mütekabiliyet ilkesini baz alarak askıya al-

masını ya da sona erdirmesini bağdaştırabilmek zordur. İnsan haklarına

ilişkin antlaşmalar, sinallagmatik (tam iki tarafa borç yükleyen) yüküm-

44

1969 tarihli Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi. Türkiye tarafından

imzalanmamasına karşın, Dışişleri Bakanlığı’nın verdiği bilgiye göre, teamül

hukuku olarak uygulanmaktadır. Anılan Sözleşme’nin 4. maddesinde

Sözleşme’nin yürürlük tarihinden sonra yapılan sözleşmelere uygulanacağı

hükmü yer almasına karşın, Sözleşme’nin ahdi hukuk niteliğinin yanı sıra

teamülü yansıtıcı özelliğinin bulunması nedeniyle, Sözleşme hükümlerinin büyük

bölümünün zaman bakımından bir sınırlamaya tabi olmadığı kabul edilmektedir.

45

Sözleşme’nin akdedilmesinden hemen sonra, bu hükmün genel olarak insan

haklarına ilişkin antlaşmaları da kapsadığına dair bir eğilim belirmiş ve doktrinde

ağırlık kazanmıştır. Milletlerarası Adalet Divanının da eğilimi bu yöndedir.

46

Öktem, a.g.m., s. 548-558; Turgut Tarhanlı, “Cemaat Vakıfları”,

İstanbul Barosu

İnsan Hakları Merkezi Azınlık Hakları Çalışma Grubu

, 2002, s.36-38; Aydın, a.g.m., s.

216.