

TBB Dergisi 2012 (99)
Faruk Y. TURİNAY
197
2. Ölümlü Hükümdar-Ölümsüz Devlet
Anayasaların varlık sebepleri üzerine düşünüldüğünde, hüküm-
dar ile devletin birbirinden farklı olduğunun anlaşılmasının bir dönüm
noktası olduğu görülmektedir. Hükümdar, her ne kadar kendisine ila-
hi kudret atfedilse,
“Tanrının yeryüzündeki gölgesi”
olarak anılsa dahi,
ölümlüdür. Çünkü insandır. Herkes, buna hükümdarın tebaası da
dâhil, hükümdarın günün birinde öleceğini bilmektedir. Peki devlet?
Devlet nedir? Hükümdarın varlığından ayrı bir oluşum mudur? Buna
mesela Fransız kralı
“hayır”
diye cevaplamıştır,
“l’etat, c’est moi!”
97
. O
halde şu tespit yapılabilir: Belli bir döneme kadar devletin hükümda-
rın bedeninde somutlaştığı kabul edilmiş, hükümdarın her buyruğu
devletin kuralı sayılmıştır. Zaten Osmanlı hükümdarlarının mesela
yalnız başına yemek yemelerini öngören yazısız kurallar, onların in-
sani özelliklerinin birileri tarafından görülmesini engellemeyi hedefle-
miştir. Görüldüğü üzere, coğrafya, din, dil değişse de, anayasa öncesi
hukuk ve devlet anlayışı değişmemektedir. Bu anlayışa göre, devlet
hükümdardır; hükümdar devlettir. Bu mesele siyasi tarihi, siyaset bi-
limini ilgilendirdiği kadar hukuku da ilgilendirmektedir. Çünkü ana-
yasaların hukuk arenasına girme sebebi tam da bu noktada saklıdır.
Hükümdarın ölümlü, devletin ölümsüz olduğu, dolayısıyla ikisinin
aynı şey olamayacağı, din ile hukuk arasındaki meşruiyet bağlarının
zayıflamasıyla anlaşılmaya başladıktan sonra zihinlere zor bir açmaz
düşmüştür: hükümdar devlet değilse, o halde devlet nedir? Devlet,
hükümdarın kişiliği dışında bir şey olmak zorundadır. O halde kişilik
dışı, soyut, tıpkı modernite öncesi dönemde olduğu gibi herkesi bağ-
layıcı bir iradeye veya kurallar manzumesine ihtiyaç vardır. Düşünce
silsilesi, hukuk ile siyaset biliminin kesiştiği o belirsiz sahada, araştır-
macıyı anayasaya götürmektedir. Devlet anayasadır. Hukukun kay-
nağı değişmiştir; bir insan olan hükümdarın yerini kurallardan ibaret
olan kişilik dışı bir dayanak, anayasa almıştır.
Hukukun kaynağı açısından, evrensel anlamda somut ile soyutun
ayrılması, kopmasını Teziç Fransız İhtilali’ne bağlar. Ona göre, 1789
Devrimi, devlet ile kralın şahsını birbirinden ayırır; böylece anayasa
kavramı ortaya çıkar. 1791 Fransız Anayasasına göre kral artık
“Fran-
97
Fr.
“devlet benim”