Background Image
Previous Page  59 / 477 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 59 / 477 Next Page
Page Background

Hekimin Hastayı Aydınlatma Yükümlülüğünden Kaynaklanan Taziminat Sorumluluğu

58

yükünün hekime ait olduğu ve tıp bilimine uygun olarak tüm veri ve

sonuçların hastaya anlayacağı biçimde anlatılmasının gerekli olduğu-

na vurgu yapılmıştır.

48

48

Bu önemli kararda Yargıtay şöyle demiştir: “

13.7.1972 günü 1948 doğumlu (Y) kar-

nındaki bir rahatsızlığı nedeniyle Sosyal Sigortalar Kurumu Buca Hastanesi Kadın Da-

hiliye servisine yatmıştır. Tedavisi sırasında davacı 19.7.1972 günü yine hastalanmış ve

nisaiye mütehassısının ilgili olması nedeniyle, acele, olarak ambulans ile aynı kurumun

Tepecik Doğum Evine sevk edilmiş ve davalı hekim tarafından muayene edilmek üzere

odaya alınmış ve Jinekolojik muayenesi sırasında davalı hekim tarafından rektal tuşe ya-

pılmış bu sırada baş parmağı ile hymene tazyik etmek suretiyle annüler olan kızlık zarı-

nın saat 6 hizasında yırtılmasına sebep olmuştur. Bu yönde taraflar arasında uyuşmazlık

konusu olmadığı gibi ayrıca dosyalar münderecatından, dinlenen tanıkların beyanından,

davalının ikrarından, raporlardan ve özellikle Yüksek Sağlık şurasının 26 Kasım 1973 gün

6663 sayılı raporundan anlaşılmaktadır.

Davalı aleyhine açılan ceza davası, yüksek sağlık şurasının anılan raporundaki (hekim ku-

surunun bulunmadığı) görüşüne dayanılarak beraatle sonuçlanmış ve müdahilin temyizi

üzerine dava Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesince 1803 sayılı Af Yasası hükümlerince

ortadan kaldırılmıştır.

Hukuk Hakimi de, aynı rapordaki görüşe dayanarak, tazminat davasını reddetmiş bulun-

maktadır.

O halde, bu davada öncelikle çözümlenmesi gereken sorun;

1 ) Tıbbı müdahalelerin hukuka uygunluğu için gerekli şartların nelerden ibaret bulundu-

ğunun,

2 ) Hukuka uygunluğu sınırlarının,

3 ) Olayda, davalı hekimin taksirli davranışının bulunup bulunmadığının,

4 ) Yüksek Sağlık Şurası Raporunun her halükarda hukuk hakimini bağlayıp bağlayama-

yacağının saptanması olmalıdır. Bu itibarla anılan yönler üzerinde kısaca da olsa durul-

masında yarar vardır.

Doktrinde Tıbbi müdahalelerin hukuka uygunluğu için bazı şartların gerçekleşmesi öngö-

rülmüştür. Bunlar sırasıyla;

A ) Hekimin tıp mesleğini icraya kanunen yetkili olması,

B ) Hastanın rızası bulunması,

C ) Eylemin tıp biliminin objektif ve subjektif sınırları içinde kalmasıdır.

İlk koşul olayımızda mevcuttur.

Hastanın rızasının bulunması koşuluna gelince;

Davalının, rızasının bulunduğu kabul edilse dahi az yukarıda açıklanan şekilde muayene-

nin muhtemel sonuçları, riski davacıya bildirilmemiştir. Bu yönün ispati davalı doktora

düşer. Çünkü bu tür muayenelerde bazen kızlık zarının bozulabileceği tıbbi adli raporunda

açıklanmıştır. Diğer bir değimle bu muayene sonunda her halde kızlık zarının bozulacağı

tıbben kabul edilmemiştir. O halde nadiren de olsa bu böyle bir sonucun yani riskin mey-

dana geleceği açık olarak davacıya bildirilmeliydi. Olayımızda davalı hekim, aydınlatma

görevini yerine getirdiğini, bütün veri ve sonuçları tıp bilimine uygun olarak davacının

anlayacağı biçimde bildirdiğini iddia ve ispat etmediğine göre meydana gelen ve Türk Ceza

Kanununda da mayubiyet olarak nitelenen zararlı sonuçtan sorumludur. ( Bayraktar - age

- 127 vd. ). Kaldı ki, olayın özelliği davacının bu riski bilmesi gerektiği sonucunu kabule de

olanak vermemektedir. Zira, tuşe rektumdan yapılmıştır.

Nihayet, HUMK. hükümlerine göre hakim ancak, olayların özelliğine uyduğu, dayanakla-

rı gösterdiği, inandırıcı olduğu takdirde bilirkişi raporları ile bağlıdır. Bunun dışında bazı