

Zorunlu Arabuluculğun Hukukun Temel İlkelerine Aykırılığı ve Uygulanabilirliğine Dair Sorunlar
464
liği haiz bir unsurdur. Zira, yasamanın veya yürütmenin toplumsal
mukaveleye veya evrensel ölçekte kabul görmüş genel hukuk kural-
larına aykırı olan herhangi bir davranışı/tutumu karşısında, -en zayıf
konumundakiler dahil- bireylerin, adalet talebiyle başvurabileceği bir
organ mutlaka olmak gereklidir. Bu başvuru hakkı, gerektiğinde yasa-
ma ve yürütmenin hukuka aykırı eylemlerine karşı da söz konusu ola-
bilmelidir. Ve aynı zamanda bu organın yürütme ve yasamanın olası
tehdit ve şantajlarından masun olması da demokrasinin meşruiyeti
bakımından kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Kimi hukukçular, arabulucuya başvurmanın zorunlu hale ge-
tirilmesi halinde dahi tarafların süreci tamamlamak zorunda olma-
dıklarını, belirli bir prosedürü tamamladıktan sonra dönüp dava
açabileceklerini; dolayısıyla mahkemeye erişim hakkının ortadan kal-
dırılmadığını ileri sürmektedirler. Bu noktada öncelikle şunu belirt-
mek isteriz: Evet, mahkemeye erişimin tümüyle ortadan kaldırılmadı-
ğı doğru, ancak mahkemeye doğrudan erişimin ortadan kaldırıldığı;
bağımsız ve tarafsız yargıya ulaşabilmenin geciktirildiği ve bir takım
maliyetlere bağlandığı da aynı ölçüde doğrudur.
Unutulmamalıdır ki adalete ulaşmanın geciktirilmesi ve zorlaştı-
rılması, adaleti talep ve tahakkuk ettirme hakkının özüne dokunan ve
onu zedeleyen bir durumdur. Bu olgusal gerçekliği, tarihsel süreç için-
de toplumsal vicdanda karşılık bulmuş bir atasözümüz, kısaca
“gecik-
miş adalet adalet değildir”
şeklinde tanımlamıştır.
Buna göre demokrasilerde yurttaşlar için temel bir hak olarak ta-
nımlanmış bulunan, adaletin tahakkuku talebiyle doğrudan mahke-
meye erişme hakkının önüne bir takım bariyerler konulması, kuvvet-
ler ayrılığı ilkesine dayalı demokratik anlayış ile bağdaştırılabilecek
bir sonuç değildir.
Bundan başka Türkiye’deki mevzuat uyarınca, arabulucuların si-
cillerini tutma ve denetimlerini yapmak gibi önemli görev ve yetkileri
haiz Arabuluculuk Daire Başkanlığı’nın, yürütmenin bir organı olan
Adalet Bakanlığı bünyesinde oluşturulması ve Arabuluculuk Kurulu
Başkanlığı’nın Adalet Bakanlığı temsilcisine verilmesi de kuvvetler
ayrılığı ilkesine açık aykırılık oluşturmaktadır.
Zira hukuk uyuşmazlıklarında bir alternatif çözüm yöntemi ola-