Previous Page  472 / 497 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 472 / 497 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2016 (123)

Kürşat KARACABEY

471

Yukarıda belirtilen sakıncalara ve hukuka açık aykırılıklara rağ-

men, dava açmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğunun

getirilmek istenmesi, bir anlamda işin kolayına kaçmaktır. Böyle bir

zorlama, arabuluculuğu; uyuşmazlıkların adalet ekseninde çözümü

yolundan ayırmak ve deyim yerindeyse onu araç olmaktan çıkarıp

amaç mevkiine taşıma gayretinden başka bir anlam taşımayacaktır.

Özgür irade oluşumuna ve rizai uzlaşmacılığa karşı, hukukun temel

ve evrensel ilkelerine aykırılıkla mâlul bir kanun gücüyle dayatılacak

“zorunluluk” unsuru; arabuluculuğun özünü oluşturan “sulh” kuru-

munun yeniden tanımlamasını “zorunlu” kılacak bir zorlamayı çağ-

rıştırmaktadır. Üstelik böyle bir zorlamanın uygulanabilirliği ciddi

zorluklara muhatap olduktan başka, bu yöntemle hedeflenen pratik

beklentilerin gerçekleşme ihtimali de varit gözükmemektedir.

Türk Hukuku’na kazandırılması planlanan zorunlu arabulucu-

luğun uygulama sorunlarını, aşağıdaki başlıklar altında değerlendir-

mekte yarar görmekteyiz:

a. Belli bazı davalarda öncelikle arabulucuya başvurunun

zorunlu hale getirilmesi yargının yükünü hafifletecek bir

çözüm müdür?

Ülkemizde; belirli tür davaların tamamı ve -istisnalar hariç- dava

konusu doğrudan parasal değer veya parasal değerle ölçülebilir ni-

telikte olan davalardan belli bir miktar altında kalanların tümü için,

mahkemelerde dava açmadan önce, konunun arabuluculuğa taşınma-

sının zorunlu hale getirilmesinin planlandığı ve bu doğrultuda Adalet

Bakanlığı’nca bir kanun değişikliği taslağı oluşturulduğu bilinmektedir.

Konu ile ilgili olarak her düzeyde ilgili ve yetkilinin yaptığı açık-

lamada, bu planlamanın birincil ve asıl nedeni olarak yargının yükü-

nün hafifletilmesinin hedeflendiği iddiasına tanık olmaktayız.

Ne var ki ülkemizin öznel koşulları çerçevesinde yaşanılmakta

olan uygulama deneyimleri uyarınca, bu öngörünün gerçekçi ve tu-

tarlı olmadığını değerlendirmekteyiz.

Bu noktada, taraf vicdanlarının tatmin düzeyinin yüksek gerçek-

leşmesi anlamında, iradiliğe (gönüllülüğe) dayalı arabulucu marifetiy-