

TBB Dergisi 2016 (123)
Kürşat KARACABEY
477
lemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” hükümleri kapsamında
bulunan, “Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sosyal hukuk devleti olduğu”
hükmü ile bağdaştırılamazlığı ortadadır.
Bu nedenle arabuluculuğun –hele de zorunlu arabuluculuğun-
Türk Hukuk Sistemi içinde uygulamaya konulabilmesi, hukuk devleti
ve hukukun üstünlüğü anlayışı ile tevil edilebilecek bir yaklaşım de-
ğildir. Diğer bir anlatımla iş hukukuna ilişkin bireysel uyuşmazlıkları
arabuluculuk –hele de zorunlu arabuluculuk- kapsamına almak, 6325
sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun ruhuna
ve “arabuluculuk” tanımlamasına aykırıdır. Üstelik bu hukuka aykırı-
lığın, değiştirilmesi mümkün olmayan “Türkiye Cumhuriyeti”nin bir
sosyal hukuk devleti olduğu”na dair Anayasa hükmü var olduğu süre-
ce hiçbir şekilde giderilemeyeceği açıktır. O halde yürürlükteki hukuk
düzeni itibariyle bırakınız zorunlu arabuluculuğu, gönüllü arabulucu-
luğun dahi bireysel iş hukuku uyuşmazlıklarında hiçbir şekilde uygu-
lanamazlığı çok açıktır.
Peki ama, bu hukuksal gerçekliğe karşın, zorunlu arabuluculuk
uygulamasının, öncelikle ve özellikle –üstelik parasal değer sınırlama-
sı getirilmeksizin- iş hukuku uyuşmazlıklarında uygulanması girişi-
minin temel saiki nedir?
Bu sorunun, hukuksal değil fakat hukuksal kaygılardan uzaklaş-
mış pratik mülahazadan kaynaklanan yanıtı şudur:
Bilindiği ve yukarıda kısmen değinildiği üzere iş hukuku mev-
zuatımız, Anayasada tanımlanan sosyal devlet anlayışının bir gereği
olarak, belirli bazı konularda işçinin haklarını işverene karşı koruma
altına almıştır. Bu anlayış nedeniyle işverenler, mahkemelerde görülen
davalarda işçiye karşı dezavantajlı olduklarına dair genel bir algıya
sahiptir.
Arabuluculuk uygulamasında ise her iki taraf (işçi ve işveren),
herhangi bir koruma, gözetme yaklaşımına muhatap kılınmaksızın
eşit muameleye tabi tutulmaktadır. İşçi ve işveren, aynı kurallara tabi
olarak uzlaşma pazarlığına oturmaktadır. Ne var ki iki taraf, içinde
bulundukları koşulların, hakkından daha aza razı olmayı baskılama-
sı/dayatması anlamında, eşit güce ve deyim yerindeyse silaha sahip
değildir.