Previous Page  329 / 405 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 329 / 405 Next Page
Page Background

328

Ayrılıkçı Hareketlerin Ulusal Kurtuluş Hareketi Statüsü Kazanması: Hukuki ve Siyasi Boyutlar

tanınması ayrılıkçı hareketlerin aşması gereken ilk engel olarak gö-

rülmektedir.

21

Ancak, asi statüsünde olduğu gibi, savaşan statüsünün

tanınması da, bütünüyle tanıyan devletin iradesine bağlıdır. Üçüncü

devletler, siyasi menfaatlerine bağlı olarak hükümet karşıtı gruplara

etkin şekilde yardım edebilir, tarafsızlığını ilan ederek zımni olarak

savaşan statüsünü kabul edebilir ya da onları doğrudan “devlet” ya da

“hükümet” olarak da tanıyabilirler.

Söz konusu grupların “asi”, “savaşan”, “hükümet” ya da “devlet”

olarak tanınmaları, tanıyan devletin inisiyatifinde olup, herhangi bir

tanıma yükümlülüğü doğurmaz. Bu tanıma işlemi ile tanınan statü-

nün uluslararası alanda hak ve yükümlülükleri doğacağından “ku-

rucu (ihdasi)” nitelikte kabul edilebilir.

22

Üçüncü devletlerin, şartları

oluşmaksızın – ileride bahsedilecek olan, sorumlu ve düzenli komu-

tanlık altında savaşmaları, idarelerinin/hükümetlerinin olması gibi-

şartlar oluşmaksızın tanımaları, devletin içişlerine karışma olarak de-

ğerlendirip, tanıyan devletin sorumluluğuna yol açabilecektir.

23

b.)

Uluslararası Hukuktaki Uzlaşısı Güç Normlar: Devletin

Egemenliği Doktrini, Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Ayrılma

Hakkı

Ayrılıkçı hareketlerin hak iddiaları hukuki açıdan değerlendirilir-

ken, karşımıza çıkan temel uluslararası normlar: devletin egemenliği

doktrini, “self-determinasyon hakkı”

24

ve ayrılma hakkıdır. Devletler

21

Taras ve Ganguly, s.40.

22

Mehmet Emin Çağıran, Devletin Tek Taraflı İşlemleri,

Platin Yayınları, 2005, s.

173-176

23

Üçüncü devletler tarafından, bizatihi Ulusal Kurtuluş Hareketi olarak tanınma

durumunda, tanıyan devletler ülkelerinde diplomatik temsil imkânları sunmak-

tadırlar. Kamuran Reçber, Uluslararası Hukuk

,

Dora Yayıncılık, Bursa, 2016, s.

305, 307

24

Self-determinasyon uzunca bir süre sadece siyasi bir “ilke” olarak kabul edilmiş-

tir. Buna göre, ülke üzerindeki egemenlik değişikliğinin, ilgili devletin kabulüne

bağlı olarak, plebisit yoluyla o ülkede yaşayan halkın iradesi şartına bağlanabil-

miştir. Uygulamada, plebisit yoluyla egemenlik değişikliğine karar verecek halk,

dil ve kültür esasına göre saptanan etnik ve milli toplumlar olarak söz konusu

olmuştur. Sevin Toluner, Milletlerarası Hukuk Dersleri

,

Gözden Geçirilmiş 4.

Bası’dan Tıpkı 5. Bası, Beta Basım A.Ş., İstanbul, 1996, s. 27 Bu ilkenin hak haline

gelişi 1946 tarihli San Francisco görüşmeleri sırasında, Sovyetler Birliği önerisiyle

teklif edilmiş ve sonradan self-determinasyon bir hak olarak BM Şartı’na girmiş-

tir. Bkz. Abdullah Uz, “Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı”, Ulusla-